Barış Doster

Ekonomik sorunlar ve Cumhuriyetçi yaklaşım

25 Haziran 2022 Cumartesi

İktidar; ekonomide işlerin düzeleceğini söylese de ekonomik göstergeler umut vermiyor. Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk halkın belini öylesine büküyor ki başka hiçbir konu, gündemde öne çıkamıyor. 20 yıllık iktidarın, ekonomi politiğe ilişkin tercihleri değişmeyeceğine göre, üretime, yatırıma, ihracata, istihdama ilişkin köklü, kapsamlı bir atılım beklemek de gerçekçi değil. Kaldı ki ekonominin tüm taraflarını, işçiyi, köylüyü, çiftçiyi, üreticiyi, tüccarı, esnafı, sanayiciyi üretim ekonomisi için seferber etmeden, ulusal öncelikleri doğru ve gerçekçi biçimde sıralamadan, toparlanmamız da olanaksız. Çünkü sorunlarımız yapısal.  

Oysa Türkiye’nin geçmişinde başarılı olduğu bir ekonomik model var. Dahası, Cumhuriyet; başka türlü bir ekonomiyi benimser. Özgürlüğe, eşitliğe, bağımsızlığa dayalı bir toplumsal yapının, sadece hukuk devletiyle, adaletle sağlanamayacağını, mutlaka sosyal devletin, eğitim başta olmak üzere fırsat eşitliğinin zorunlu olduğunu bilir. Sanayileşme iddiası, planlama çabası, bütüncül kalkınma hedefi bunun içindir. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, devrim programının altı okundan ikisi, ekonomiyle doğrudan ilgilidir: halkçılık ve devletçilik.  

Atatürk; ekonomiyi öylesine önemsemiştir ki 1923’te, İzmir’de yapılan Birinci Türkiye İktisat Kongresi’ni, Lozan’ın imzasından ve Cumhuriyetin ilanından önce toplamıştır. Kongrede alınan kararlar, günümüzde de geçerlidir, günceldir. Örneğin, devletin ekonomideki etkinliği, özel sektör tarafından kurulamayan işletmelerin, devletçe kurulması, sanayileşmenin özendirilmesi, milli bankalar, ulusal sanayicinin dış rekabete karşı korunması, hammaddesi ülkemizde yetişen veya bulunabilen sanayi dallarına öncelik verilmesi, demiryolu yapımının hızlandırılması, yabancıların iç pazarda tekel olmasının önlenmesi, işçilere sendika hakkı tanınması...   

Ekonomide 1929’da yaşanan büyük buhran sonrası, ekonominin rotasını o günün koşullarına göre yenileyen Atatürk’ün toplumcu, kamucu, halkçı, devletçi, planlı iktisat programı, ilerleyen yıllarda Batı’da, bazen “sosyal piyasa ekonomisi”, bazen “karma ekonomi” olarak hayata geçmiştir. Üstelik “Her fabrika, bir kaledir” diyen, genç Cumhuriyeti “ekonomi devleti” olarak tanımlayan Atatürk’ün ekonomik görüşleri, sadece ekonomik bağımsızlığın değil, siyasi bağımsızlığın da güvencesidir.  

ÖZELLEŞTİRMELER VE SINIF İLİŞKİSİ  

Kârlı, verimli, üretken yönleriyle öne çıkan, vergi rekortmeni olan, istihdam yaratan, katma değeri yüksek kamu iktisadi teşebbüslerinden (KİT) vazgeçmek, aynı zamanda siyasal bağımsızlığın güvencesi olan kurumlardan da vazgeçmektir. Yurttaştan, bağımsızlıktan, ulusal güvenlikten de vazgeçmektir. Özelleştirmelere karşı çıkan yurtsever aydınlar, emekçiler, sendikacılar, iktisatçılar, siyasetçiler bunu ısrarla vurgulamış, fakat seslerini yeterince duyuramamışlardır. Özellikle iletişim ve enerji gibi stratejik sektörlerdeki kamu varlığının tasfiyesi, KİT’lerin bazen arsa bedelinin altında, bazen birkaç yıllık kazancı karşılığında, haraç mezat elden çıkarılması, halkımızı yabancı tekellerin, çokuluslu şirketlerin insafına terk etmiştir.  

Kısacası, Cumhuriyetçi kalkınma modeline, kamucu, toplumcu, halkçı iktisada sırtını dönmenin sonuçlarıdır bunlar. Halkımız, bu yanlış tercihin ağır sonuçlarına daha uzun yıllar katlanacaktır maalesef.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları