Barış Doster

EYT, asgari ücret ve halkçılık

14 Ocak 2023 Cumartesi

Emeklilikte yaşa takılanlar, yasanın çıkmasını bekliyor. Asgari ücretle, düşük emekli maaşıyla geçinmeye çalışanlar, maaşlarına yapılan zammın, enflasyon karşısında eridiğini vurgulayıp en kısa sürede yeni bir maaş zammı bekliyor. Taşeron işçiler, kadroya alınmayı bekliyor. Liste uzun... 

Listenin uzunluğu, iktidarın seçim ekonomisi uygulaması, muhalefetin el yükseltip büyük sözler vermesi, ülkemizin ekonomik durumunu yansıtıyor. Üretim düşük, tüketim yüksek. İstihdam yaratma kabiliyeti düşük, işsizlik yüksek. İhracat düşük, ithalat yüksek. Tasarruf yeteneği düşük, borç yüksek. 

Asıl tartışmamız gereken bunlar değil mi? Niçin devletin ekonomideki rolünün tasfiye edilmesini konuşmuyoruz? Neden özelleştirmeleri sorgulamıyoruz? 

Öyle ya, özelleştirmeyle, ulus devlete, sosyal devlete, işçi haklarına yönelik saldırı başlatıldığında, aralarında bazı solcuların da olduğu pek çok kişi, özelleştirmenin salt ekonomik gerekçelerden kaynaklandığını, iktisadi bir zorunluluk olduğunu, ideolojik bir yönü olmadığını söylüyordu. Büyük bir yalandı. 

Türkiye, özelleştirmelere direnemedi. İşçi sınıfı direnemedi. Yargı, özellikle Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve Prof. Dr. Korkut Boratav’ın, dostlarıyla birlikte Türk Harb-İş ve Petrol-İş sendikalarının desteğiyle, 1996’da kurdukları Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Vakfı’nın (KİGEM) mücadelesi ve açtığı pek çok davada, kamu ve emekçiler lehine karar vermesiyle bir süre direndi. Sonra o da direnemedi. Sendikaların çoğunluğu direnemedi. Sosyal demokrat partiler direnemedi. Dahası, sağa kayarak özelleştirme kararlarına imza attılar. Hatta “Özelleştirmeyi biz daha iyi, daha şeffaf yaparız. Eşe dosta peşkeş çekmeyiz, piyasa fiyatına satarız” diyecek kadar savruldular.  

Sonuçta kamu kaynakları yağmalandı. Sermaye, özelleştirme savunucularının öne sürdüğü gibi tabana yayılmadı, belli ellerde toplandı. Tekelleşme hızlandı. İstihdam artmadı, azaldı. Kamu işletmeleri özelleştirilince beklenen teknolojik atılım yapılmadı. Sendikal örgütlülük gelişmedi. Devletin vergi gelirleri artmadı, azaldı. 

CUMHURİYETİN TEMELİNE SALDIRI 

Oysa Türkiye; değil özelleştirmeleri savunmak, devletçilik ve kamuculukta ısrar etmeliydi. Devletçilik sayesinde, devletin fabrikalarında, işletmelerinde, milletleşmenin de yurttaşlık bilincinin de hızlandığı, ulusal bilincin de sınıf bilincinin de güçlendiği bir ülkeydi Türkiye. Devletin tanımlarından biri olan “kurumların kurumsallaşması”, genç Cumhuriyetin devletçi politikalarıyla daha da kuvvetlenmiş, kulun yurttaşa, ümmetin ulusa dönüşmesini pekiştirmişti. Sağlık ve eğitimdeki kamuculuk, halkçılık, yurttaşı eşitlemişti. Aynı okulda okumak, aynı hastanede tedavi görmek, ulusal kimliği ve aidiyeti öne çıkarmış; etnik, dinsel, mezhepsel aidiyetlerin önüne koymuştu.  

 Türkiye’ye özelleştirmeleri dayatan güçlerin, ABD ve Avrupa emperyalizminin, aynı zamanda Türkiye karşıtı terör örgütlerini desteklediğini, sözde soykırım iddialarını desteklediğini, Kıbrıs’ta, Ege’de Yunanistan’ı desteklediğini göremedi Türkiye. Kırsalda toprak reformunu yapamamanın, toprak ağalarının toprağına el koyup yoksul köylülere dağıtmamanın, köyden kente göçü hızlandırdığını, kentlerde işsizliği, yoksulluğu artırdığını göremedi Türkiye. Sadece siyasi, iktisadi, toplumsal gerekçelerle değil, aynı zamanda milli bütünlüğü korumak için de özelleştirmelere direnmek gerektiğini göremedi Türkiye. 

 Sonuçta, özelleştirmelerle sadece emekçiler değil, ulusallık, toplumsallık, yurttaşlık da kaybetti. Devletçilik, halkçılık ve ulusçuluk arasındaki bağı görememenin bedelini çok ağır ödüyor Türkiye.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları