Barış Doster

Genç işsizler ve toplumsal geleceğimiz

03 Ağustos 2022 Çarşamba

Her üç gencimizden biri işsiz. DİSK’in araştırma bürosunun (DİSK- AR), birkaç ay önce açıkladığı genç işsizler raporunda, her dört gencimizden birinin ne okuduğu ne çalıştığı yazılıydı. Son olarak Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi’nce (CBİKO) hazırlanan Üniveri Projesi, üniversite mezunu gençlerin, işe başladıklarında aldıkları ücreti ortaya koydu.  

Buna göre; gençlerimizin yarısı, asgari ücretle işe başlıyorlar. Bu oran bazı bölümleri bitirenler için daha kötü, yüzde 70’i aşıyor. Türkiye’de ücretlilerin yarıdan fazlasının, asgari ücret aldıkları, diğer ifadeyle asgari ücretin, yaygın ücrete dönüştüğü düşünülürse, gençler açısından durum parlak değil. Üniversite mezunlarının önemli bölümünün aldıkları eğitime ve niteliklerine uygun işlerde çalışmaması, bu durumun özellikle iktisadi ve idari bilimler okuyanlarda daha yaygın görülmesi ise eğitim sistemimizdeki plansızlığı ortaya koyuyor.  

Gençlerin eğitiminin, kendi gelecekleri yanında, aileleri ve toplum açısından taşıdığı önem dikkate alındığında, ülkemizin geleceğini, gençlerimizin geleceğini, eğitim, bilim, sanayi, teknoloji, istihdam, ekonomi politikalarımızın geleceğini, bir bütün olarak ele almamız gerektiği bir kez daha görülüyor. Çünkü sorun, fakülte veya meslek tercihinden çok daha büyük ve karmaşık. Eğitime, üniversite eğitimine, bilime nasıl baktığımızla doğrudan ilgili. Üniversiteden beklentimizle doğrudan ilgili. Üniversite eğitimi ve meslek seçimi arasındaki bağla doğrudan ilgili. Eğitimin sınıfsal, toplumsal, ideolojik boyutuyla doğrudan ilgili.

ZOR SORULAR VE GERÇEK BEKA SORUNU 

Öncelikle şu soruların yanıtını vermeliyiz: Üniversiteler acaba okuyan, araştıran, eleştiren, sorgulayan kişiler mi yetiştirmeli? Yoksa bir konunun uzmanı olan kişiler mi? Üniversiteler kapılarını herkese mi açmalı? Yoksa daha sınırlı sayıda ve zorlu sınavları aşmış bir kitleye nitelikli, seçkin bir eğitim, öğretim mi vermeli? Üniversiteler sadece diploma mı vermeli? Yoksa bununla birlikte ama çok daha geniş boyutta gençleri geleceğe mi hazırlamalı? Üniversiteler bilimsel düşünceyi ve altyapıyı yaratmakla, kurumsallaştırmakla mı yükümlü olmalı? Yoksa meslek yüksekokulu gibi kurgulanmış birer diploma fabrikası gibi mi çalışmalı?  

Bu sorular, zor sorular. Ama sormak zorundayız. Çünkü vereceğimiz yanıtlar, sadece tek tek gençlerimizin geleceğini değil, ülkemizin, ulusumuzun geleceğini de doğrudan ilgilendiriyor. Çünkü kaynakları sınırlı olan ülkemizin bu sorulara vereceği yanıtlar, eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politikaya her alanda belirleyici olacak.  

Unutmayalım, eğitim ve bilim sorunu, gerçek anlamda beka sorunudur. Türkiye’nin tüm düşünsel, siyasal, ekonomik, toplumsal geleceği, bu sorunun nasıl çözüleceğine bağlıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları