Barış Doster

Türkiye kuşatılırken fonlananlar neredeydi?

28 Temmuz 2021 Çarşamba

ABD; Yunanistan’a yaptığı askeri yığınağı artırıyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısına dikiliyor. Irak, Suriye ve Libya’da yaptıkları ortada. Karadeniz’de kalıcı askeri varlık göstermek istiyor. Afganistan’dan çekilirken Orta Asya’da yeni askeri üsler edinmek için çabalıyor. Bu şekilde, geniş bir yay çizerek Türkiye, Rusya ve Çin’i kuşatmaya, aralarına yerleşerek ilişkilerini baltalamaya çalışıyor.   

ABD’nin bu hamlelerine karşı Türkiye’nin bölge merkezli bir dış politika izlemesi, komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi, hepsi ABD kaynaklı bölünme tehdidiyle boğuşan bölge ülkeleriyle iletişimini güçlendirmesi zorunlu. Fakat halen çok güçlü olan Soğuk Savaş ezberi, ABD ve NATO etkisi, bu yönde adım atmayı engelliyor. Strateji yanlış olduğu için kimi doğru taktik adımlar da işe yaramıyor. Umulan sonucu vermiyor. Bunun somut örneğini Kıbrıs’ta görüyoruz. Nasıl mı? Tartışalım...  

Mevcut iktidar; göreve başladığı dönemde, “adada herkesten bir adım önde olacağız”, “çözümü tıkayan taraf biz olmayacağız” demişti. Annan Planı’nı desteklemişti. Avrupa Birliği’nin (AB) antlaşmalara aykırı olarak adadaki Rumları, tüm adayı temsilen ve Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla, AB üyesi yapmasına itiraz etmemişti. Rauf Denktaş’ı devre dışı bırakmış, onu ve danışmanlarını kamuoyu önünde azarlamıştı. Kıbrıs’ta ödün vermenin, Türkiye’ye AB üyeliğinin yolunu açmasa da iç siyasette AB’nin iktidara destek vermesinin yolunu açacağını anlamıştı.   

SOROS’UN BESLEMELERİ, FETÖ’NÜN ‘SOLCULARI’  

İktidar, bu politikasında yalnız değildi. Büyük sermaye çevreleri, ABD ve Avrupa’nın fonladığı medya organları, düşünce kuruluşları, gazetelere “Annan Planı’na evet” diye çarşaf çarşaf ilanlar veren akademisyenler, sendikalar, barolar, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları da iktidarla birlikteydi. Bu çevreler; Kıbrıs konusunda olduğu gibi “yetmez ama evet” kampanyasında, Ergenekon sürecinde, açılım döneminde de beraberdiler. FETÖ’nün yayın organları, toplantıları, Abant Platformu, Zaman ve Taraf gazeteleri hep bu işlerin içindeydi. Bu çevreler ve ikinci cumhuriyetçiler için Radikal gazetesi ve Birikim dergisi de önemliydi, etkiliydi. Cumhuriyet Devrimi, ulus devlet ve Atatürk karşıtlığı, Batıcı sivil toplumculuk, ABD ve AB destekçiliği, küreselleşme övgüsü, ortak noktalarıydı. Kimlerin kimlerle beraber olduğu, hangi manşetleri attığı, iktidara nasıl alkış tuttuğu hafızalarda. Soros’un solcuları, FETÖ’nün solcuları, iktidarın ve muhalefetin gözde liberalleri, ABD’nin fonlamaları, AB’nin beslemeleri belleklerde.  

Kıbrıs’ta iki devletli çözüme karşıydılar. ABD emperyalizminin; değil konfederasyonları ve federasyonları, ulus devletleri bile dağıttığı bir süreçte, adada ısrarla Rumlar ve Türklerin, aynı çatı altında yaşayabileceğini savundular. KKTC’nin eşit, egemen, bağımsız bir devlet olarak tanınmasına, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğüne itiraz ettiler. Eski KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, iktidara olan muhabbetinin kanıtı, şu sözleriydi: “Kıbrıs sorunu açısından baktığımda, Türkiye’de olsam AKP’ye oy verirdim”. Talat’ı ve ardılı olan Mustafa Akıncı’yı, sadece AKP değil, ABD, AB, Şeyh Nazım Kıbrısi, ülkemizdeki liberal ve liberal sol kesimler de desteklediler.   

O nedenle bugünlerde iktidarla aralarının açık olmasını önemsemiyoruz. Yarın siyasi iklim değişir, ABD’den telefon gelir, barışırlar, kucaklaşırlar. Biliyoruz. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları