Barış Doster

Yarın Moskova’da neler konuşulacak?

04 Mart 2020 Çarşamba

Suriye meselesinin kördüğümü olan İdlib’den gelen şehit haberleri yüreğimizi dağlarken, Rusya ile ABD arasında sıkışan Türkiye, çıkış arıyor. Bulamıyor. Bu süreçte sınır kapılarını açıp Suriyeli sığınmacıları Avrupa’ya yollama politikası da ters tepti. Avrupalı liderlerle kurulan temaslardan sonuç çıkmadı. Düne kadar “Ensar ve Muhacir” söylemiyle sahiplenilen sığınmacıların, bir anda, Avrupa’ya karşı şantaj ve tehdit unsuru olarak kullanılması, sadece tutarsızlığın değil, çaresizliğin ve paniğin de kanıtıydı. Bu, siyaseten yanlış olduğu gibi, insani, ahlaki, vicdani açıdan da sorunlu.

Açmazları var Türkiye’nin izlediği siyasetin. Bir tarafta, tarihte Rusya’yla yaşanan husumet, hamasetle gündeme getiriliyor. Diğer tarafta, yarınki görüşme için, geçen hafta olumsuz yanıt veren Rusya lideri Putin’den randevu alabilmek için, başvuru üstüne başvuru yapılıyor. Suriye’de sadece Şam’la değil, aynı zamanda, Moskova ve Tahran’la karşı karşıya gelmenin yarattığı maliyeti hesaplayamayanlar, hızla dönüp, düne kadar çok sert sözlerle eleştirdikleri ABD ve NATO’dan yardım istiyorlar. Patriot talep ediyorlar. Ama NATO ve ABD, işi kuru demeçlerle geçiştiriyor. “Yanınızdayız, arkanızdayız” diyor. Elini taşın altına koymuyor.  

Başka hatalar da yapıyor Türkiye. Örneğin; köklü, kurumsal, gelenekleri güçlü bir devlette cumhurbaşkanı, başbakan, dışişleri bakanı, o ülkede görev yapan yabancı diplomatların açıklamalarına yanıt vermez. Onlarla polemiğe girmez. Onları muhatap almaz. Onlara cevap yetiştirmez. O diplomatların muhatapları, dışişleri bakanlığı sözcüleridir. Türkiye bu kuralı unutuyor. Özellikle ABD’den gelen heyetler, Türkiye’deki mevkidaşlarıyla, muhataplarıyla değil, çok üst düzeydeki Türk yetkililerle görüşüyorlar.

Bundan sonra ne olabilir?

Türkiye, Rusya’yla olan ticari ilişkileri, Rusya’dan aldığı doğalgaz ve petrol miktarı, Mersin Akkuyu’da yapımı süren nükleer santral ve S - 400 hava savunma sistemi alımı nedeniyle, eli zayıf olan taraftır. Rusya, Suriye’de geri adım atmaz. Türkiye, Rusya’yla daha fazla gerilimi göze almaz.

İktidarın, dönemsel olarak kullandığı ABD ve NATO karşıtı söyleme, Avrasya coğrafyasına ilişkin mesajlarına, hatta daha ileri gidip işi Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliğine kadar vardıran açıklamalarına karşın, Türkiye’nin ve iktidarın NATO ezberinin, ABD bağımlılığının ne denli güçlü olduğu bir kez daha görülmüştür. ABD’nin Türkiye’yi tehdit eden açıklamaları, Türkiye’ye yönelik yaptırım kararları, sözde soykırım iddialarına ilişkin tutumu, PKK - PYD - YPG ve FETÖ terör örgütlerine verdiği destek, ABD Başkanı Trump’ın sosyal medya paylaşımları, hemen unutulmuştur. Türkiye ve Rusya arasındaki gerilim, en çok ABD ve İsrail’i mutlu etmiştir.

Coğrafyaya, devlet kapasitesine, ticari ilişkilere, enerji bağımlılığına, egemen sınıfların çıkarına rağmen, dış politika yapılmaz. Bu gerçek bir kez daha anlaşılmıştır. Moskova ziyareti bunun kanıtıdır. Ziyaret, günümüzde ülkeler arası ilişkilerin stratejik değil, taktik; çok konulu değil, konu bazlı; uzun vadeli değil, kısa süreli; ittifaklar, paktlar arası değil, tek tek ülkeler arasında ilerlediğini bir kez daha göstermiştir.

Kısacası, iç siyasette hamaset işe yarar. Dış politikada yaramaz. Moskova ziyareti de bunun kanıtıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları