Cemil Çiçek: Yüce Divan’a Gitmeliydiler

31 Ağustos 2021 Salı

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın açıklamaları gündemi sarstı. 

Nasıl sarsmasın... 

“Şebeklik devri başladı” diyordu. 

“Liyakat, emniyet ve ehliyet kayboldu” diyordu. 

“Dosyamdaki konuşmaları, teknik takipleri kabul ediyorum” diyordu. 

“Reis beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı” diyordu. 

Ve 17-25 Aralık döneminin TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i “tanık” gibi gösteriyordu. Bayraktar’ın gazeteci Altan Sancar’a yaptığı açıklamadan okuyalım: 

“Dosyamda Cemil Çiçek yalvardı onlara. Çiçek de beni sevmez, Erdoğan’ın adamı olduğum için. Çiçek, ‘Erdoğan dosyasını buna sokmayın, bu ayıptır. Onların dosyası başka, bunun dosyası başka’ dedi. Ama beni de o dosyanın içine soktular.”

Peki, bugün Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olan Cemil Çiçek bu açıklamalara ne diyordu?

Kendisini aradım ve Bayraktar’ın dediklerine dair görüşlerini sordum. 

Dönemin TBMM Başkanı olarak, Çiçek özetle şunları söyledi: 

“Erdoğan Bayraktar hakkındaki iddialar, diğer üç bakanınkinden ayrıydı. Biri bakanlık, diğer dosyalar ise Rıza Sarraf ile ilgiliydi. O dönem bu farkı konunun muhatabı olan herkese söyledim. Yapılan işlemlerin usule uygun olması için uyarılarımı yaptım. Zira, ayrı önergeler verilmeliydi. 

Ama ben kimseye antipati ya da sempati üzerinden iş yapmam. Hukuk neyi emrediyorsa onu yaptım. Bayraktar ‘benim günahım yok’ demek istemiş. Ama ben kimsenin gerekçesi olmam. 

Bu dosyalar Yüce Divan’a gitmeliydi. Gitseydi ve bir karar çıksaydı, bugün bunlar konuşulmazdı. Yüce Divan’da müspet ya da menfi bir karar çıkacaktı ve daha sağlıklı sonuçlanacaktı. 

Burada bir nokta daha tartışılmalı. O da şu ki: Muhalefetin bile neden aylar sonra, ancak Mart 2014’te soruşturma önergesi verdiğidir.”  

Evet... 

Deneyimli siyasetçi Cemil Çiçek’in tarihe not olarak düştükleri böyle. 

Kuşku yok ki Erdoğan Bayraktar’ın çıkışını önümüzdeki süreçte daha çok tartışacağız. 


ERDOĞAN’IN YEDİKLERİ 

Günlerdir o fetva konuşuluyor. 

Biliyorsunuz: Diyanet, midyeden karidese, kalamardan ıstakoza kadar birçok deniz ürününün “helal olmadığını” iddia etti. Sonra düzeltme yoluna gidilse de tartışma bitmedi.

Hayır, Osmanlı’nın ziyafet sofralarında “haram” denilen yiyeceklerin hepsinin olduğunu hatırlatmayacağım.

Diyanet’in daha da önemsediği, Recep Tayyip Erdoğan’ın yemek masasına göz atacağım.

Efendim, şöyle...

19 Ağustos 2009 tarihli Habertürk’teki bir başlık şuydu: “Erdoğan ailesiyle akşam yemeğinde.”

Haberin spotundan öğreniyoruz: “Tatilini Bodrum’da geçiren Erdoğan, Gümüşlük’teki balık restoranında aile yemeği yedi.”

Afiyet olsun. Biz devam edelim…

Gazete, okuru bilgilendirmeyi sürdürüyor:

“Başbakan Erdoğan, restorandaki deniz ürünlerinin tümünden tattı.”

Aman Allahım, yoksa…

Evet doğru tahmin ettiniz, okuyalım:

“Erdoğan’ın sofrasına, Bodrum’da çok sevilen, kabak çiçeği dolması, deniz börülcesi, karides, kalamar tava, barbun tava ve lağos buğulama servis edildi.”

Ne yani, şimdi Erdoğan ve ailesi haram mı yedi?

Diyanet fetvasında ne dediğinin farkında mı?

Hadi diyelim, o masada ne yenildiği Allah ile Erdoğan arasında, bizi ilgilendirmez.

Peki ya, 2017’de Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda verilen 29 Ekim resepsiyonuna ne demeli? Saray Cumhuriyet resepsiyonuna katılan herkese “tam buğday ekmeği üstünde marine karides” vermedi mi?

Verdi.

Neyse...

Diyanet’in bizzat kendisinin temmuz ayında yayımladığı “Din İstismarı İle Mücadelede Sahih Dini Bilginin Önemi” adlı kitaptan bir cümle ile sonlandırayım:

“Din istismarının payandası olan sözde fetvaların, bildirilerin, eğitim materyallerinin zihniyet üretmeye yönelik karanlık emelleri olduğu unutulmamalıdır.”


YARGININ SEVMEDİĞİ ADAM ARTIK ÖZGÜR

4 ay önceydi... 

Cumhurbaşkanı’nın yeğeni tarafından tehdit edildiğini iddia etti. 

Yayımladığı bir ses kaydında kendisine ağır küfürler ediliyordu. 

İsyandaydı, suç duyurusunda bulundu ama tutuklanan yine o oldu. 

O ki, Öcalan’ı yayına çıkaran TRT’yi de, darbe yapacağını düşündüğü SADAT’ı da şikâyet eden isim olarak biliniyordu. 

“Erdoğan için canımı veririm” diyecek kadar bir dönem ona hayrandı. Ama İmamoğlu’nun kampanyasına bağış yapınca hedef oldu. Sonunda da “Erdoğan’a hakaretten” kendisini Silivri’de buldu. 

Özetle... Hayatı, gördüğü haksızlıklara karşı dilekçe yazıp yargıya gitmekle geçen Nuri Başkapan’dı içeri atılan. 

Yargılandığı mahkemeye hapisten gönderdiği savunmasını şöyle bitirmişti:

“Kimsenin hak ve hukukunu çiğnemeyin. Kimseye boyun eğmeyin, kimseden korkmayın. Çünkü sizler mevcut siyasi iktidarın değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yargıç ve savcılarısınız. Ve sizin arkanızda, kararları adına verdiğiniz büyük Türk milleti vardır. Bu büyük millet, günü ve zamanı gelince, size baskı ve tehdit yapanlara bunun hesabını çok ağır soracaktır.”  

İşte... 

O isim hakkında geçen hafta sıcak bir gelişme yaşandı. 

Öğrendim ki İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi, Nuri Başkapan’ı tahliye etti. 

Ve duydum ki “dilekçe insanı” içeride de uslanmamış! Şimdi, kendisine kurulduğunu düşündüğü kumpasta görevli yargı mensuplarını şikâyete hazırlanıyormuş.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları