Bedri Baykam
Bedri Baykam bedri.baykam@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sanatın Çirkin Yüzleri: 'Dışardakiler' (1)

31 Aralık 2008 Çarşamba

Sabrın taştığı noktalar vardır bir insanın yaşamında. Yapılan her türlü haksızlığa, atılan her türlü iftiraya karşı, “İt ürür kervan yürür dersiniz, tepki vermemek için direnerek... Sonra bir an gelir, öyle yeni bir alçaklık yapılır ki, o andan itibaren susmanız mümkün olmadığı gibi, sessiz kalmanızın tam tersine, ülkenize, tarihinize zarar veren bir iç saygısızlık olduğunu fark edersiniz... İşte öyle bir an yaşıyorum. Bugün size yurtdışından karşıma örülen bazı duvarları anlatacağım. Ama esas bardağımı taşıran yerel yüzsüzlükleri, haftaya konuşacağız.

Yıl 1983tü... Californiadaki en parasız ve en güzel günlerimdi. Tuval resmi yapacak param yoktu. Kâğıt resimler yapmaktan artan zamanda, her gün gittiğim Cafe Romada tüm gün kitap okurdum. Genç kızlarla flört, günü bir kahve bir sandviçle geçiştirmek, o günkü öğrencime tenis dersini vermek, olağan akışın diğer parçalarıydı.

ABDnin en ilerici kenti olan Berkeleyin sokaklarında 83 yazının bir günü gezinirken, biraz ileriden gelen mistik bir müzik sesi beni mıknatıs gibi çekti. Yanımda yıllar sonra hakkımda belgesel yapacak olan Makedonyalı arkadaşım Stefan Svetiev vardı. Adının Michael Masley olduğunu sonradan öğrendiğim, sakallı, gözlüklü, biraz hippi kılıklı sokak müzisyeni, kendi icat ettiği formülle, parmaklarına bağladığı küçük sopacıklarla Macar kökenli bir enstrüman olan Cymbalomu inanılmaz bir uzay müziğine geçiş aracı olarak kullanıyordu. Birden büyülenmiştik. Bir saat ayakta izledik ve bu genç adamla arkadaş olduk. Sinema, resim, müzik konuşuyorduk. Parasızdık ama hayallerimiz vardı. Elimizde de buz gibi biramız olunca sohbetler koyulaşıyordu.

1980’ler bu Berkeley sokak kültürünün işçiliği ve kardeşliğiyle geçti. Michael Masley hemen bizi beraber çalıştığı Barry Clevelandla tanıştırdı. Yıllarca onların müziği, beni resim yaparken en az Pink Floyd ve Depeche Mode kadar besledi. Ben onların müziğiyle resim yaptım, onlar ise benim atölye ve resimlerimden etkilenip bunu müziklerine ve yaptıkları plakların kapaklarına taşıdılar. Biz, sanatın kan kardeşleriydik...

Yıllar geçti. Sanat, siyaset, geçim, tüm mücadelelerimiz için o günden beri devam ediyor. Ben her zaman olduğu gibi, bu eski arkadaşlarımla dost kalmayı başardım, bizi ayıran iki kıta ve bir okyanusa rağmen... Birbirimizden beslenmeye ve haberleşmeye devam ettik. Michael türlü imkânsızlıklarına rağmen Bush aleyhine site kurdu. İki yıl kadar önce Barry İstanbula geldi ve bir hafta kaldı. Son gün ise, benimle yarım saatlik bir film çekti, Michael hakkında bir belgesel film yapılıyor, onda tabii senin de olmanı istiyorlar diyerek. Keyifle kabul ettim ve nefis anekdotlar aktardım.

Aylar sonra, kim bilir hangi yobaz çıkartmayla ilgili hangi dertle uğraşırken, Michaelin filmini çeken Martin Yden bir mail aldım. Filme beni dahil etmek istediğini ama Ermeni soykırımını tanıyıp tanımadığımısoruyordu. Yanıtım uzun olacağı için, kendisini biraz bekleteceğimi söyleyip, iki ay sonra, içeriğini tahmin edeceğiniz mektubu, üslubumu, dostluğumu bozmadan, sorduğu sorunun konuyla ilişkisizliğini vurgulayarak aktardım. Dönen yanıt sinirli ve gülünçtü. Uzatmamayım, yine tahmin edeceğiniz gibi yanıtı, bu sefer haddini bildirerek verdim. Bunun ardından da sorduğu sorunun içeriğiyle ilgili bir polemik yaşadık. Sonuçta bu şekilde yer almayı reddettim ve bu filmin kaybı oldu.

Aklıma 1990larda Fransız eleştirmen Francis Pnin Pariste bir kahvede söyledikleri geldi: Sen bu kafayla, Türkiyeyi Ermeni, Kürt ve Kıbrıs konularında böyle savunmaya devam edersen, buralarda hiçbir noktaya gelemezsin.Ben de kendisine Konu buysa, bu şekilde bir yere gelmemeyi tercih ederimdedim.

Bu hafta sizlere Türkiye Cumhuriyeti karşıtı yabancıların, Atatürkçü, ulusalcı sanatçıların önünü nasıl kestiklerini aktardım. Ama ne yazık ki haftaya makalem çok daha korkunç olacak. Bu ülkenin kendi yetiştirdiği bazı sanat insanlarının onurlarını nasıl kaybediyor olduklarını göreceksiniz...

bedri.baykam@gmail.com

Faks: 0212 227 34 65



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kâbus gibi bir kasım... 28 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları