Bir Cumhuriyet annesine veda

08 Eylül 2022 Perşembe

Siz bu yazıyı okurken ben canım annemi toprağa teslim edeli bir gün geçmiş olacak… 

İki zor insanı, tüm sivri yönlerine rağmen ömür üstünden dengeleyebilmiş bir zeka ve zarafet küpüydü kendisi... 

Babam Dr. Suphi Baykam’ı 26 yıl önce kaybettik. O bir sanatçı değildi, ama zamanın içinden meteor gibi geçen bir yaşam ve siyaset devrimcisiydi. Gerek CHP Gençlik ve Kadın Kolları’nı Türkiye’de ilk defa kurmak için giriştiği ve başardığı serüven, gerek DP faşizmine karşı parlamentoda ve sokakta bulduğu yaratıcı muhalefet taktikleri, gerek Ortanın Solu’nun ilk sözcüsü olarak 60’lı yıllarda ülkeyi baştan aşağı harmanlayan yurt gezileri, gerek ekonomide “halk sektörü”nü ortaya çıkarmadaki ısrarı, her biri bir “deli fişeğin” zapt edilemez olağandışı enerjisini taşıyordu. Annem, İller Bankası’nda mimar olarak üstlendiği sorumluluklarını her gün bitirdikten sonra eve gelir, sevgili ablam Hülya ve ben oynarken, kendisi babamın eve davet ettiği belki 3-4 milletvekiline sofralar kurardı.

Bana gelince, 6 yaşından beri yerinde duramayan küçük çocuğun yaptığı çılgınlıklar da az değildi: 23 yaşında beş parasız Amerika’ya taşınmak, sanatta her türlü yeniliğe korkmadan girişmek, çağdaş sanatta batı hegemonyasına son vermek için uluslararası eylemler yapmak, siyasette partileri birleştirmek için on binlerce imza toplamak, CHP’nin zirvesine talip olup yepyeni bir tüzükle partiyi tepeden tırnağa demokratikleştirmeye kalkışmak, yobazlarla mücadelede sürekli tehdit altında yaşamak, yurt dışına adeta Kültür Bakanlığı gibi çalışarak çağdaş Türk sanatını taşımak… 

Evet, babam “sanatçı” değildi; ama bir sanatçıdan çok daha devrimci, yenilikçi ve sürekli genç, taze bir beyindi. Korkusuzdu. Ölümü aklına getirmez, “Tanrıyla 1000 yıllık kontratım var” derdi. 

Babamla bir ortak noktamız vardı. “Yaşam hesaplı risktir” onun ana sloganıydı. Bunun gibi, hiçbir şeyden korkmamayı, dünyaları karşısına almayı, Kemalizm’i, çoğulcu demokratik parlamenter solculuğu hep ondan öğrendim.

Bu deli fişek baba ve ondan aşağı kalmayan çılgın oğlunu her adımlarında dengeleyen mantıklı bir kadın vardı… 94 yıl önce doğmuş, 72 yıl önce genç doktor adayı ile tanışıp aşık olmuş, onunla evlenmeyi ve mesleğini paralel sürdürmeye karar vermiş, hayatı maddi-manevi-ülkesel-ailevi dengeleri sağlamak üzere kurulu kararlı, disiplinli, inandıklarını söylemek uğruna kocası dahil herkesle kötü kişi olmaktan çekinmeyen genç bir Anadolu kadını.   

Gençlik soyadıyla Mutahhar Yalçın, Cumhuriyet projesinin ürünüydü. İlk Cumhuriyet kuşağı başarısı… Ablaları doktor ve jeolog, erkek kardeşleri hukuk müşaviri, belediye başkanı ve makine mühendisi… Akşehirli bir genç çiftin aydınlanma fitilini yakışıydı bu. Mutahhar Baykam da İTÜ’de okuyan bir Yüksek Mimar Mühendis olmayı seçmişti. Üniversite eğitimi alan Atatürk Cumhuriyeti kuşağı olarak Türkiye’ye örnek olmuş bir genç kızdı artık. Önce yıllarca İller Bankası’nda, ardından İstanbul’da Bayındırlık ve İskan’da sorumlu bir mimar olarak görev yaptı. Bu yıl 70. mezuniyet yılının plaketini almaya hak kazandı.

Ancak annemin çalışıyor olması hiçbir zaman çocuklarına olan özen dolu ilgisine halel getirmedi. Resme, annemin evdeki çizim malzemelerini kullanarak başlamıştım. Yaptıklarımın farklı olduğunu ilk gören anneme göre tabii ki kendisi, teyzeme göre de tartışmasız oydu. Bence tabii ki ikisi birden haklıydı!

Mutahhar Baykam, bu denli aşırı dikkatli ve başarılı bir kadın olmasaydı, ne bildiğiniz anlamda Dr. Suphi Baykam, ne ablam, ne de ben bulunduğumuz konumlara gelebilirdik. Babamın hayal gücü ne kadar büyükse, annemin de ayağını yorganına göre uzatma gerçekçiliği ve tedbirli kimliği o kadar paha biçilmezdi. Onlar sayesinde ablam Hülya ve ben en güzel şekilde yetiştik, okuduk ve meslek dallarımızdaki başarıların ötesinde, turizm ve sanatta kitle örgütlerimizde Dünya Başkanı olacak yetkinliğe eriştik. İkisinin vasıfları arasında doğru sentez seçimler yapabildik.  

Annemin ilk Cumhuriyet kuşağı mimarı olarak tasarladığı binalar hala bu yıl ve geçtiğimiz yıllarda hayranlık ve araştırma konusu oldu, haklarında çeşitli belgeseller çekildi, dosya araştırmaları yapıldı. Çözümleme dergisi kurucusu tiyatrocu-yazar Utku Erişik annemin olağandışı yaşamı hakkında gerçekleştirdiği röportajların kitabını şu sıralarda yayına hazırlıyor.

Bu kitapta bir Atatürk kuşağı Cumhuriyet kadınının, Anadolu’nun göbeği Akşehir’de başlayıp siyasetten sanata kadar neredeyse yüzyıla yayılan bir ailenin nasıl az görünmeyi tercih eden mütevazı fakat son derece kararlı ve etkili “yönetmeni” olabildiğine renkli hatıralarıyla beraber tanık olacaksınız.

Ayrıca annemin siyasi gündemi ömrü boyunca ne kadar iyi takip ettiğini ise şöyle aktarayım size: Her gün Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri muhakkak okunurdu. Her sabah İsmail Küçükkaya ve her çıktığında Uğur Dündar’ın programları kesin izlenirdi. İstediğim gün, katılacağım bir siyasi tartışma programında kendisini benim yerime gönül rahatlığıyla yollayabilirdim. Yayınlanmadan makalelerimi görürse, imla hataları veya eklenmesi gereken argümanlar bulurdu. 5 ay önce evde düştüğü son güne kadar, seviyesi buydu.

Güncelliği takip mi dedim? Konu siyasetle limitli sanmayın. Sevgili anneciğim aynı zamanda Sarı Lacivert taraftarlar arasında, kimse kusura bakmasın, sevgili oğlum Suphi ile beraber en iyi “evde maç seyretme” partnerimdi. Her müsabakayı izler, kah hakeme kah kendi oyuncularımıza acımasız eleştiriler yöneltirdi. Onunla maç izleme keyfi “tadından yenmezdi”. Hem de ofsayttan oyun içi taktik hatalara kadar her şeyi anlayarak yorumlamaları i-na-nıl-maz-dı! Cenazesine Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ve Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu Başkanı Uğur Dündar’ın katıldığını da bilse -belki biliyordur- sonsuz mutlu olurdu.

Her birimiz için, anne şefkati ve sevgisi paha biçilmezdir. Yeter ki onlar yaşarken değerlerini bilelim…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları