Haksızlık ve hukuksuzlukların resmi geçidinde 48 saat

23 Haziran 2022 Perşembe

Haksızlık ve hukuksuzluk, asırlardır herkesi isyan ettirme kapasitesi olan bir durum. İster iki ülkenin birbirine yaptığı haksızlık olsun ister bir devletin vatandaşlarına yaptığı hukuksuzluk ister bir insanın diğer bir insana yaptığı... Hepsi galeyan sebebidir.

Bu makalemde, aşağı yukarı son 48 saat içinde yaşanmış haksızlıklar dizisine değineceğim. Ve emin olun ki bunlar yaşananların ancak bazıları!

Öncelikle, ortada komşusu olan küçük bir ülkeyi, uydurduğu paranoyalarıyla veya bahaneleriyle paramparça etmeye çalışan emperyalist bir ülke var. Dolayısıyla her gün dev bir ülkenin saldırısı altında insanları öldürülen, evinden barkından edilen, kolu bacağı kopan, çocukları annesiz babasız bırakılan Ukrayna’nın uğradığı haksız saldırıya karşı büyük bir tepki ile başlıyorum ben güne... Umarım sizler de alışıp unutmuyorsunuz... Ne yazık ki Rusya bununla da yetinmiyor, bir yandan Litvanya’yı diğer yandan Kazakistan’ı, Ukrayna örneğini göstererek korkutuyor. Avrupa ve dünyayı ise her fırsat bulduğunda yüzü kızarmadan nükleer tehditlerle sıkıştırmaya çalışıyor.

YARGIMIZIN İÇLER ACISI HALLERİ

Sonra dünyayı rafa kaldırıp ülkemize geldiğimizde, her zerresinde tüylerimizi diken diken eden, bizi infiale taşıyan haksızlıkların ortada serbestçe cirit attığını görüyoruz...

Pınar Gültekin... Lütfen kendinizi babası Sıddık Gültekin’in yerine koyun. Kızınızı en vahşi şekilde öldüren, canlı canlı yakan Cemal Metin Avcı, önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alıyor, arkasından “haksız tahrik indirimi” alarak cezası yalnız 14.5 yıllık bir infaza dönüşecek 23 yıllık bir ceza ile işin içinden sıyrılıyor. İstanbul Sözleşmesi’ne koyduğu imzayı illegal bir şekilde geri çekmiş bu iktidarın bakanları, bu durum karşısında adeta timsah gözyaşları döküyorlar... Hangisi kadın derneklerinin karşısına gönül rahatlığıyla çıkmaya cesaret edebilir? Pınar Gültekin davasında bu indirim kararını alan hâkimin derhal emekliye sevk edilmesi ve aldığı kararın iptali şart. Çünkü bu, milletin siniri ile oynamak, ülkenin tüm kadınlarıyla ve hak arayan insanlarıyla alay etmek ve onları provoke etmekten başka bir şey işe yaramıyor. Maalesef her gün kadın cinayetleri yaşanmaya devam ediyor. Pınar Gültekin davası ise ender olarak her yıl öne çıkan davalardan yalnız biri...

Cemal Kaşıkçı... Bildiğiniz gibi Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda hunharca boğularak, parçalara ayrılarak, belki parçaları profesyonel canilerce yakılarak yok ediliyor. İktidarımız önce esip gürlüyor, Suudi iktidarının zirvesinden hesap soruyor; içimizden hayret ediyoruz. Ama zaman geçince, yelkenler suya iniyor ve Kaşıkçı davası Suudi Arabistan’a devrediliyor! Vicdanı olan ve bu dosyanın bu şekilde cinayetten sorumlu ülkenin eline alay eder gibi devredilmesine karşı şerh düşen Hâkim Nimet Demir, “mükâfat” olarak Kahramanmaraş’a sürülüyor ve bu kararla ilgili “Yargı dünyası tayinimi yargıyı hizaya getirme kararı olarak görecektir. Beklemediğim bir tayindi, yine olsa aynı kararı veririm... Yasama, yürütme ve yargı bağlamında yargının özerk olması gerekmektedir” diyor.

Nimet Demir buna benzer bir durumda kalan tek hâkim değil. Kavala/Gezi davasında muhalefet şerhi veren tek hâkim olan Kürşad Bektaş, HSYK kararnamesi ile İstanbul’dan Tokat’a gönderildi. Şerhin içeriği ise şu şekildeydi: “Dosya içeriğinde dinleme kayıtlarından başka delil bulunmamaktadır. İlk dinleme kararı ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurma’ suçuna ilişkin alınmıştır. ‘Anayasal düzene ve hükümete karşı suçlara’ ilişkin alınan dinleme kararı yoktur. Tüm dinleme kayıtları 2 Aralık 2014 tarihinden öncedir. Kayıtlar kanuna ve hukuka aykırı delil niteliğindedir, hükme esas alınamaz. Aksi kabul edilse dahi dinleme kayıtlarını destekleyen başka somut kanıtlar yoktur. Kayıtlar tek başına sanıkların üzerinde atılı suçlardan mahkûmiyetlerine yetmez. Cezalandırmalarına yeter. Her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil de bulunmadığından sanıkların beraati, tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesi ile diğer sanıkların tutuklanmaması gerektiği görüşündeyim.” 

Eh, bu kadar ne yaptığını ne dediğini bilen bir hâkim elbette bunun bedelini ödemeliydi, öyle değil mi?

Haksızlık-hukuksuzluk… Yargıya sızmış kesin beyanlı FETÖcü grupların, en başta tuzaklarla açılmış ve Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeniden açılan 28 Şubat davasında, Milli Güvenlik Kurulu çerçevesinde alınan resmi kararlara “darbe” adını takarak, 80-90 yaşında olan ve hastalıkları ile zor uğraşan değerli komutanlarımızın 20 yıla kadar hapsi istenebiliyor! Sanki hapiste yaşamlarını kaybetmeleri bekleniyor, o korkunç ortamda, dilim söylemeye varmıyor...

Öte yandan, konu yalnız hakimlerin hangi kararları aldıkları veya alamadıkları veya şerh koydukları değil. Bir de tam tersine dokunulmaz sayılan imtiyazlıların durumları var: Bu ülkede bazen en ağır konularda dava bile açılamıyor! 

13 Aralık 2018’de Ankara’da 9 kişinin hayatını kaybettiği yüksek hızlı tren kazasına ilişkin açılan dava, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın üst düzey şüpheliler hakkında soruşturma izni vermemesi nedeniyle düşürüldü! Ve sonra siz bana bu ülkede yargının bağımsız olduğunu kanıtlamaya çalışacaksınız, öyle mi? Elâlemin ülkesinde savcılar tıkır tıkır başbakanı da cumhurbaşkanını da sorgulayacak, hizaya getirecek, soğuk terler döktürecek ama siz bir bakanlığın “üst düzey şüphelilerine” soru bile soramayacaksınız! Vallahi helal olsun be! Dünyada eşi benzeri olmayan çok özgün bir sistem yaratmışsınız! 

Bir yandan da, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın LGBTİ+ bireyleri hedef alarak sarf ettiği “İslam eşcinselliği lanetliyor” açıklamalarını kınayan Ankara Barosu yöneticileri hakkında tam tersine nasıl büyük bir hız ve rahatlıkla dava açılabiliyor ve savcı bu yöneticilerin cezalandırılmasını isteyebiliyor! Bakın Erbaş neler söylemişti: “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. 100 binlerce insan, gayri meşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.” 

Baro, bence tabii ki haklı olarak, Erbaş’a karşı en sert şekilde tepki veriyor, “Kadın ve çocuk söylemlerine rağmen halen görevde kalması durumunda, sonraki konuşmasında halkı ellerinde meşalelerle meydanlarda cadı diye kadın yakmaya davet etmesi kimseyi şaşırtmamalıdır” açıklamasında bulunuyor... Peki Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava dosyasının esas hakkındaki mütalaasında ne dedi biliyor musunuz? Cumhuriyet’te yer alan haberi okuyalım: “Hutbe’de yer alan ifadelerin dini referanslara dayandığı kaydedilen mütalaada açıklamanın içeriğinin ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığı iddia edildi.” Özür dilerim ama, acaba birisi çıkıp sayın başsavcıya şunları söylüyor mu: “Bu ifadeler dini referanslara dayanıyorsa, bunlar bizim hukuk sistemimizde geçerli bir savunma gerekçesi oluşturamazlar. Çünkü biz laik bir ülkeyiz!”

Bunların yaşandığı laik Türkiyemizde 2-3 gün önce 33 ilin başsavcısı değişti. Ve ne mutlu bize ki Gümüşhane Cumhuriyet Başsavcısı olarak atanan Tuğba Ersöz Ünver ilk türbanlı il başsavcısı oluverdi! Bu arada bir başka hanımefendi CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, üyeliğinin düşürülmesi vasıtasıyla CHP İstanbul İl Başkanlığı’ndan indirilmeye çalışılıyor. Lütfen CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin şu cümlelerini okuyun: “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, partimize süre vererek aykırılığın giderilmesini isteyebileceği ve bu aşamadan sonra Anayasa Mahkemesi’ne başvurabileceği gibi, doğrudan da Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak, bu aykırılığın giderilmesi konusunda Siyasi Partiler Yasası uyarınca ihtar kararı verilmesini istemesi gerekmektedir. Yasa uyarınca ihtar kararıyla partimize altı aylık bir süre tanınmaktadır. İhtar kararına uymamanın yaptırımı, Anayasa Mahkemesi’nce 2009’da iptal edildiği ve bunun yerine bir düzenleme yapılmadığı için, hukuki olarak bulunmamaktadır. Görüldüğü gibi başsavcılığınız yasada olmayan bir yetkiyi kullanarak bir işlem tesis etmiştir. Yargıtay Başsavcılığı yasanın vermediği bir yetkiyi kullanarak bir parti üyesini sicilden silemez. (...) Hukukun temel ilkelerinden tamamen kopmuş bu kişiselleştirilmiş yanılgılı sonuç üzülerek belirtmeliyiz ki bizleri şaşırtmamıştır” tepkisi gösterilen açıklama, “Anımsatmak isteriz ki sıfatınızdaki ‘cumhuriyet’ kelimesi tam bir bağımsızlıkla görevinizi ifa ederek anayasa hükümlerine eksiksiz uymanızı zorunlu kılmaktadır. Aksine davranış, makamı değil ama makamı işgal edeni tartışmalı kılacaktır. Temennimiz, son yıllarda güvenilirliği büyük ölçüde tartışılan yargının hak ettiği güvene kavuşabilmesini sağlayabilecek ilk adımı atarak hukuka aykırı, yanlı kararınızdan derhal dönmenizdir. Sizi görevinizi ifa ederken hukukun çizdiği meşru sınırlar içerisinde davranmaya davet ediyorum” şeklinde devam ediyor.

SANSÜR, YARATILMIŞ SUÇ VE CEZALAR DÜNYASI!   

Devam edelim haksızlıklar-hukuksuzluklar resmi geçidine... Öyle bir sosyal medya yasası geliyor ki, dünyadaki her ülke için tam bir evlere şenlik trajedi ve komedya. “Sansür yasası”, topluma “yalan haberle mücadele” yasası olarak aktarıldı! CHP sözcüsü Faik Öztrak’ın deyimiyle “Saray rejiminin zevali yaklaştıkça zulümü artıyor. Seçim öncesinde milletin sesini soluğunu kesmek için hazırlıklarını hızlandırdılar. Sosyal medyada Saray’ın hoşuna gitmeyen paylaşımlara bir yıl ile üç yıl arasında hapis cezası getiriyorlar... Bu seçimde iki aday değil, iki anlayış yarışacak, bir tarafta otoriter baskıcı yönetim anlayışı, diğer tarafta demokratik özgürlükçü yönetim anlayışı, bir tarafta ucube bir tek adam rejimi diğer tarafta çoğulcu demokratik bir yönetim.”

Yalnız sosyal medya cezaları mı? BİK’in (Basın İlan Kurumu) bu ülkede başta Sözcü, Cumhuriyet ve Korkusuz gazeteleri olmak üzere, muhalif basına karşı yürüttükleri ilan kesmeye dayanan ceza kampanyaları... Yürütülen bu sansür ve ceza operasyonunu tabii ki ne demokrasi ne ifade özgürlüğü ne de etik tavırla hiçbir alakası yok. Diğer taraftan yandaş basına da olmadık şekilde ilanlar aracılığı ile verilen akıl almaz bir destek var... Ne demiştik? Haksızlık-hukuksuzluktan bahsediyorduk değil mi?

Dünya Müzik Günü’nde, maalesef Türkiye’de salgın çıkışlı bahanelere bağlı olarak sürdürülen saçma yasaklar nedeniyle intihar eden 103 müzisyen adına konuşan sektörün önde gelenlerinin acı feryadı vardı. Lütfen birisi çıkıp bana anlatabilir mi, herkesin her yerde dev maç buluşmaları ve mitingler dahil bir araya geldikleri şu dönemde, gece müziğin bitiş saatiyle insan hangi mantıklı gerekçeyle hala uğraşır? O saati uygun yerlerde en azından 02.00’ye çekmemenin bedelidir bu intiharlar... Ama iktidarın umurunda mı?

BU ‘ACIMASIZ REJİM’İN ATEŞLEDİĞİ BİREYSEL SAPKINLIK SALGINI

Yalnız son iki gündür topluma yansıyan haksızlıkları hatırlattık. Bunun yıllardır sürdüğü ve ağzını açanın polis şiddetine maruz kaldığı ya da hapse atıldığı nefes alınamaz bu ortamda, bu durumdan kendine görev çıkaran ve şiddet dolu bireysel sapıklıklarına kılıf bulanların hatırlatmalarına hızla aynı zaman diliminden bakalım: İzninizle bunların detaylarına inmeyeceğim, zaten ekranlarda güvenlik kameralarından birçoğunu defalarca seyrettiniz. Aralarında ne ararsanız var: Ataşehir’deki bir eczaneye girip “telefonda yol tarifinin yetersiz verildiği” gerekçesiyle genç bir kadını ölümle tehdit eden kendini bilmezler, Antalya’da salıncakta sallanan iki genç kıza gidip “çakmak istiyorum” diyen ve “çakmak yok” yanıtını alınca “peki ben nasıl sigara içeceğim” diye kadına kafa atıp yere deviren ruh hastaları ya da bambaşka görüntüler... Mesela “Neden yabancıya ev kiraladın:” diye birbirine giren ev sahipleri veya Küçükçekmece’de 15 yaş civarında gençlerin tüfek, tabanca, sopa ve sandalye ile birbirlerine “Neden bana yan baktın?” psikopatlığıyla birbirine dalması... Anlayacağınız ne ararsanız var ve bunun yarın sabah ya da bu akşam sizin başınıza gelmeyeceğinin maalesef hiçbir garantisi yok! Çünkü balık baştan kokar ve insanlar artık haksızlık, şiddet ve tehdidin göbeğinde yaşadıkları için kendi ayarlarını da yok etmiş durumdalar...

Nasıl? Baş döndürücü bir turdu değil mi? Değerli okurlar, unutmayın bunlar yalnız ülkenin iki günlük basit bir röntgeninden dökülenler!  

Sakin olun, provokasyonlara gelmeyin, dişinizi sıkın, az kaldı, geliyor gelmekte olan...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erken seçim mi dediniz? 18 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları