Selçuk Tepeli, Sezen Aksu, Sedef Kabaş: Çifte standardlar!

27 Ocak 2022 Perşembe

Selçuk Tepeli, Sezen Aksu ve Sedef Kabaş’ın başına gelenler çok farklı konularmış gibi konuşuluyor ve ister hukuk ister sosyal medyada olsun, “cezalardan ceza beğen” kıvamında ağır bir baskı yürütülüyor.

Bir adım geriye gidip bu konuların geneline bir bakalım. 

SELÇUK TEPELİ “TARAFSIZ DEĞİLMİŞ” 

Tepeli ceza almadan önce, RTÜK Başkanı Şahin, onun “hükümete yönelik sözlerinin tarafsızlık ilkesinin ihlali olduğu ve kamuoyunun yanlış yönlendirildiği gerekçesiyle inceleme başlatıldığını” açıklamıştı. Sonuçta Fox’a belirli para cezaları, Tele1’e para ve 5 program kapatma cezası verildi. Tarafsızlığa önem veren bir RTÜK söz konusuysa, bu önemli bir demokratik güvence oluyor, değil mi? O zaman devamında ne bekleriz? A Haber veya Akit TV hakkında da RTÜK’ün aynı hassasiyeti göstermesini, değil mi? Peki böyle bir durum yaşıyor muyuz? Hayır. A Haber’e gidip “Çok pardon, galiba haberlerinizde muhalefetin sesini halka yeterince ulaştırmıyorsunuz” denilse, sizce genel müdürün kahkahası kaç mahalle öteden duyulur? 

Ulucan Cezaevi’nden Mart 2019’da yayın yaparak “Kamuoyu, Öcalan’ın, Gülen’in ve onlara kol kanat geren Kemal Kılıçdaroğlu gibi bazı isimlerin de işte bu darağacında asılmasını bekliyor diye düşünüyorum; bu bizim fikrimiz tabii ki, taktir yine kamuoyunun” diyen Akit Tv’ye RTÜK hangi cezayı verdi? Nisan 2019’da sadece en düşüğü olan yüzde 1 idari para cezası verilmiş. Peki RTÜK Başkanı özel demeçler verip tarafsızlık sorgulamış mı? Ya da AKP’li siyasiler nasıl böyle bir rezalet yayınlanabilir diye yeri göğü inletmişler mi? Ben rastlamadım. Pardon, “çifte standart” mı dediniz? 

SERÇE’YE SALDIRAN ŞAHİNLER

2017’den bir şarkıyı gündeme taşıyarak Aksu’ya karşı bir kampanya başlatıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da cuma namazı sonrasında Çamlıca Camii cemaatine seslenirken “Hazreti Adem Efendimiz’e kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” dedi. Devletin başının bu cümlelerinden güç bulan 15 Temmuz Şehitler ve Gaziler Platformu da, “Köksüz, adına Minik Serçe dediğimiz, aslında Adem aleyhisselamı yoldan çıkaran şeytanın yolundan giden…” dedikten sonra bildiride geçen diğer isimleri de genelleyerek devam etti, “Şehitlerimize asla laf söyletmeyiz onlara laf söyleyenlerin dillerini keseceğimizi burada ilan ediyoruz, İçişleri Bakanımızın dediği gibi beyinlerine sıkacağız, kafalarına”. Sezen Aksu bütün bunlara karşı ne yaptı? Hayranlık uyandıran kısa bir şiir yazdı, bu şiir 50 küsur dile çevrildi, dünya turunu attı. Bu tehditler de bütün dünyada konuşuldu. Bu çok mu iyi oldu Türkiye Cumhuriyeti açısından? Peki bu tehditler, kanunen serbest mi? Buna cevap verecek merci kim? 24 Ocak tarihli Barış Terkoğlu yazısını lütfen okuyun. Sezen’e o cümleleri söyleyenler, acaba Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nin Havva hakkındaki yorumlarına ne diyorlar? Pardon, “çifte standart” mı dediniz? 

SEDEF KABAŞ’IN KULLANABİLECEĞİ ERDOĞAN MÜDAFAASI

Benim hiçbir zaman tarzım olmadı, ama demokrasilerde ucu hakarete varan kelimeler kullanılabiliyor; mesela, ünlü aktör Robert de Niro, Tony Awards töreninde Trump’a doğrudan küfretmiş, büyük alkış almıştı. 

Bizde ise hakaret davası açma geleneği oluştu. Erdoğan’dan önceki cumhurbaşkanları adına toplam 1716 hakaret davası açılmış. Erdoğan için ise bu rakam 169.000 soruşturma üzerinden açılan 38.000 küsur hakaret davası. Ortada şaşırtıcı bir dengesizlik var. 

Sayın Erdoğan tabii ki bir hakaret davası daha açılmasını isteyebilirdi ve bu kendisinin hakkı olurdu. Ama bir gazeteci gecenin köründe evine baskın yapılıp gözaltına alındığı zaman, bu haliyle bütün dünya basınında yankılandı. Çok mu iyi oldu Türkiye veya Erdoğan açısından? Halbuki Erdoğan, kendi İnsan Hakları Eylem Planı ile bu gibi uygulamalara son verildiğini detaylı olarak açıklamıştı. Peki halkımız, Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nin bildirilerine güvenemeyecek mi? Cumhurbaşkanlığı böyle bir uygulamanın artık olmayacağını net olarak ifade ediyorsa, o zaman bunu işgüzar polisler, savcılar mı bu şekilde uygulamaya kalktı? Bu soruyu sorma hakkımız var.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün “hak ettiği karşılığı bulacaktır” cümlesi, Kabaş’ın avukatı Uğur Poyraz’ın söylediği gibi soruşturmanın tarafsızlığını ve bağımsızlığını ihlal eden bir kanıttır. Poyraz ayrıca, “Çağrıldığı bütün savcılıklara ve mahkemeye gitmiş bir gazeteci hakkında ‘kaçacak saklanacak’ denilebilmesi için ortada somut bir delil olması gerekir” diyor.

CHP’nin Cumhurbaşkanı hakaret suçunun kaldırılması teklifine gelince, bu öneriyi hemen aşağılamak isteyenlerin öncelikle işin gerekçelerini görmeleri lazım. Teklif şunları söylüyor: “TCK’nın 299. Maddesi tarafsız siyasi parti bağı bulunmayan cumhurbaşkanları için tasarlanmış olup 16 Nisan 2017 tarihli rejime kasteden anayasa değişikliğinin ardından anayasada yeni bir cumhurbaşkanı tarifi yapılmıştır. Türk tipi başkanlık sistemi olarak tarif edilen bu yeni rejimde cumhurbaşkanının bir siyasi parti üyesi dolayısıyla bu partinin genel başkanı olabilmesinin önündeki engel kaldırılmıştır. Siyasi rakiplerini sabahtan akşama kadar ağır hakaretlerde bulunduğu bilinen bu kişi hem kabineye hem partisinin karar organlarına başkanlık etmekte yüksek yargı organlarının üyelerini seçerek yargı erki üzerinde de bir tahakküm oluşturmaktadır.” Çok net, değil mi?

Yeni anayasanın getirdiği onarılmaz çelişkiye dönmüş oluyoruz: Cumhurbaşkanı parlamento binasında tarafsızlık yemini ediyor, ama fiili olarak bunun tam tersini uygulayacağı bir düzenin içinde bir partinin aktif başkanı oluyor!

10 Kasım 2021’de, CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay, Erdoğan’ın bugüne kadar kullandığı öfke üslubundan örnekleri parlamento binasında art arda sıraladı. Kullanılan bu hakaretler ne makalemize sığar ne de ben bunu yapabilecek dokunulmazlığa sahibim.

Sıra geldi son örneğimize: 2016’da Prof. Baskın Oran, Barış Akademisyenleri’ne yönelik söylediği çok ağır sözler için Erdoğan’a dava açmıştı ve Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın da, mahkemeye sunduğu yanıt dilekçesinde düşünce ve ifade özgürlüğü içtihatlarından örnekler göstererek ve AİHS’in 10. Madde 2. Fıkrasına dayanarak “İfade özgürlüğü, devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgiler ve düşünceler içinde uygulanabileceğini ve bunlar olmaksızın demokratik toplum olamayacağını” belirtmişti. Pardon? “Çifte standart” mı dediniz? 

Belki bunu okurken, “Ama burada hakarete uğrayanın ‘Cumhurbaşkanı’ olduğunu” söyleyeceksiniz. Onun da yanıtı net: AİHM’e göre, hakaret suçu açısından Cumhurbaşkanı’nın bir ayrıcalığı yok, zaten bu durum AİHS’in lafzına ve ruhuna uygun değildir. Bu müdafaayı, Kabaş’ın değerli avukatları Sayın Poyraz ve Sayın Aygün de dosyalarına eklerlerse şaşırmam!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erken seçim mi dediniz? 18 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları