Yataktaki Katil

14 Aralık 2014 Pazar

20. yüzyılın en önemli kadın yazarlarından kabul edilen Ingeborg Bachmann, “Faşizm, savaşla ya da terörle başlamaz” der:
“Faşizm, ikili ilişkilerde başlar.”
Hani şu mitingde, trafikte, haberde, karakolda, Meclis’te, iktidarda gördüğümüz, gördükçe ürktüğümüz şiddet var ya; işte onun doğum yeri, kuvözü, yaşam odası evler…
Evlerde, kapalı kapılar ardında, oda sıcaklığında, her gün yeniden üretiliyor, zorbalığa dayalı, faşizan ilişkiler…

***

10 Aralık’ta Mersin’de bir öğretmen, boşandığı öğretmen eşini okul çıkışı boğazını keserek öldürdü.
11 Aralık’ta Nazilli Hastanesi’nin 43 yaşındaki biyokimya uzmanı, 12 yıllık patoloji uzmanı eşini küvette 35 bıçak darbesiyle öldürdü.
12 Aralık’ta Kütahya’da 37 yaşında bir adam, bir süre önce boşandığı eşini yol ortasında sırtından ve boğazından bıçakladı.
Aynı gün Karaman’da bir fabrika işçisi, 3 aylık eşini ekmek bıçağıyla 9 yerinden doğradı.
Kan, kaygılı okul bahçelerinden korku dolu sokaklara, mutsuz mutfaklardan şiddet bağımlısı haber bültenlerine aktı yine, geçen hafta boyunca…

***

UNICEF’in araştırmasına göre Türkiye’de şiddet uygulayanların yüzde 39’u, şiddet mağdurunun kocası…
Yüzde 14’ü sevgilisi…
Yüzde 11’i erkek kardeşi…
Yüzde 8’i babası…
Yani katiliyle aynı evde yaşıyor, aynı yatağı paylaşıyor kadın…
Katiliyle yatıyor her gece…
Faşizmle bir yastıkta kocuyor.

***

Peki biz ne yapıyoruz yıllardır?
Öfke selinde her nasılsa bıçaktan kurtulmayı başarmış, yüzündeki morluk, makyajla örtülemeyecek kadar yayılmış, ağır yaralı kadınlara bir sığınak kurabilmek için çırpınıyoruz. Onlara saklanabilecekleri evler bulup yaralarını sarmaya çalışıyoruz.
Savunmadayız.
Dayakçıya dokunamıyoruz. Tersine; onun şiddetine “namuslu” gerekçeler yaratıyoruz. Kazara hapse girerse bir bahane bulup serbest bırakıyoruz.
Hiç de eğlenceli olmayan bir safarideyiz:
Hayvanlar serbest, kurbanlar kafes içinde…

***

Kadın temsilinin bu kadar az olduğu bir toplum ve iktidar yapılanmasından, farklı bir şey beklemek hayalperestlik olur.
Gerçi, Kadından Sorumlu Devlet Bakanı kadının, “Şiddet özel hayata girer. Aile içi ilişki… Biz karışamayız” dediğini de gördük ya…
Yen içinde kırılmış kollar diyarı burası…
Hangi bıçaklanmış kadının katilini arasak, kan lekeleri bizi onun evine götürüyor. Her bıçakta, babasının, eşinin, oğlunun, sevgilisinin parmak izi…
“Yuva” diye anlattığımız masal, şiddetin sığındığı örgüt evi aslında; üretim merkezi…

***

O halde ıslaha evden başlanmalı…
Mahremiyet bahanesiyle evlerde meşru şiddet alanları kurulmasına ve loş odalarda faşizme zemin hazırlanmasına engel olunmalı…
Hedef, aileyi korumak değil, kadını aile içi şiddetten korumak olmalı…
Hedef, toplum içinde kadını erkekten hepten ayırmak değil; tersine erkeği, kadın varlığına alıştırmak, ehlileştirmek olmalı…
Hedef, okullara ahlak dersi koymak değil; daha ilkokuldan cinsel bilinç eğitimi vermek; kadını erkeğe, erkeği kadına öğretmek olmalı…
Hedef, öfke mağdurlarına kol kanat germekle yetinmeyip Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak sinirine hâkim olamayan bir topluma, çocuk yaştan öfke kontrolünü öğretmek olmalı…
Hedef, şiddet uygulayanı daha ağır cezaya çarptırmak değil, onu şiddete iten korkuları yatıştırmak olmalı…
Ve gazeteciler, bıçakladığı karısının başında polisi bekleyen kocaya “Pişman mısınız” diye sormak yerine, şiddeti sorunların çözümünün yegâne yöntemi olarak benimseyip bir “gücü gücü yetene düzeni” kuranlara dönüp “Doğurduğunuz şiddetten pişman mısınız” diye sorabilecek cesarette olmalı…
Şiddeti evden, ikili ilişkilerden, gündelik hayattan, iktidardan temizlemedikçe faşizm, yatak odalarından saray odalarına tırmanacak sinsice…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları