Zihnimdeki Seçmen

09 Şubat 2014 Pazar

“Bunca yolsuzluk varken” AK Parti seçmeninin tercih
değiştirmemesini “bilinç” meselesine bağlamıştım son yazımda. (http:// www.cumhuriyet.com.tr/ koseyazisi/38379/Kole_Niye_ Efendisine_Oy_Verir_.html)
Radikal’de Oral Çalışlar, “Can Dündar’ın Zihnindeki Seçmen” başlıklı bir eleştiri yazdı. (http://www.radikal. com.tr/yazarlar/oral_calislar/ can_dündarin_zihnindeki_ seçmen-1174663)
Bu yaklaşımın, “Kitleleri, uyandırılması gereken bilinçsiz sürüler” diye küçümseme ihtimaline dikkat çekti.
1946’dan bu yana yapılan seçimlerde halkın genelde bilinçli tercihler yaptığını, var olan seçenekler arasında “daha akla yakın” olanı seçtiğini yazdı ve solculara şunu tavsiye etti:
“Halka kızmak yerine, ‘Biz nerede hata yaptık da halk bizi tercih etmiyor’ diye sorun.”

***

Aslında tartışmanın zemini, yazıyı yazdığım gece çöktü.
Çünkü Başbakan’ın oğluyla Habertürk’ün başı arasındaki telefon konuşması, bizim ciddiye alıp üzerine yorum yaptığımız seçim araştırmalarının nasıl çarpıtılabildiğini ortaya koydu.
Dolayısıyla seçmenin bu soyguna duyarsız kalacağı tahmini, kötü bir varsayımdan ibaret kaldı.
Yine de Çalışlar’ın yaklaşımını tartışılmaya değer buluyorum.

***

Kendimi aydın sınıfına koymadan söyleyeceğim:
Aydınların halka bakışındaki bir çarpıklık; ona “Aydınlanma ihtiyacındaki bir sürü”ymüş gibi üstten bakmak ise bir başka yanıltıcı yaklaşım da onu, her şeyin en iyisini bilen, her zaman rasyonel hareket eden bir siyasi aktör kabul etmektir.
Halka efendilik taslamak kadar, ona dalkavukluk yapmak da hatadır.
Doğru tavır, halkın tercihlerini anlamaya çalışmak ve oradan dersler çıkarmak olmalıdır.
Böyle bakınca, halkımızın genelde bilinçli oy verdiği söylenebilir mi?
Batı’da da, Türkiye’de de seçmen davranışı araştırmaları halkın ekonomik temelli oy verdiğini kanıtlıyor.
“Duvarı nem, hükümeti zam yıkar” deyişi de buna işaret ediyor.
Bu daha gerçekçi bir yaklaşım...
Çalışlar ise halkın genelde darbecilere karşı oy verdiğini söylüyor. “Halka güvenmeyenler, 27 Mayıs’ta ordunun müdahalesine destek oldu, halk kendine tanınan ilk olanakta darbecilerin karşısında durdu” diyor.
Ben mi yanlış hatırlıyorum:
DP’yi deviren ordunun hazırlattığı 27 Mayıs Anayasası yüzde 61.7 oyla kabul edildi. Halkın, kendisine güvenmeyenlere fazlaca güvendiği söylenemez mi?
12 Eylül darbesinden sonraki 1982 referandumunun sonucu daha da ağırdı: Yüzde 91.37.
Aynı halk 1961’de, idamlardan sonraki seçimde sağ partilere yüzde 61 oy vermiş, 1983’te de Evren’in “oy verin” dediği partiyi yüzde 23’le gömerken “Oy vermeyin” dediği partiyi yüzde 45’le iktidar yapmıştır.
Sonra da 1987’de neredeyse yarısı “Siyasi yasaklar kalkmasın” diye karar vermiştir.
Halkımız şaşırtmayı sever.
Filancayı asalım mı” diye sorsanız, çoğunluk köşede urganla bekler.
O yüzden, “Neylerse güzel eyler” demek hayli yanıltıcıdır.

***

Sorulması gereken bir soru da şu:
“Halk”, diye yekpare bir kitleden söz edebilir miyiz?
Evet tek parti baskısından bunalanlar, 1950’lerde kahir çoğunluğuyla DP’ye oy vermiştir ama ya DP’nin kazandığı 1957 seçiminde Menderes’e karşı oy veren yüzde 52’lik kitleyi nereye koyacağız?
Onlar halktan sayılmıyor mu?
Benzer bir durum bugün var:
Koalisyon olmasın, istikrar olsun diye temsilde adaleti ayaklar altına alan, barajlar kurarak bütün gücü tek partide toplayan bir seçim sistemi, AK Parti’yi iktidarda tutuyor.
O zaman doğru soru, “Halk niye bizi seçmiyor” değil, “Neden halkın oyu, ülke yönetimine yansımıyor” değil midir?

***

Halka kızmıyoruz. Halkın iradesinin Meclis’e yansımamasına, halkın sesinin duyulmamasına kızıyoruz.
Halkı suçlamıyoruz. Daha bilinçli seçmenin daha rasyonel seçim yapacağına inanıyoruz.
Halkı yargılamıyoruz. Tersine, “Bana irade verdiniz, keyfimce yönetirim” diyen despotik anlayışa karşı halkın siyasete el koymasını ve bunu diyeni yargılamasını istiyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları