Celal Üster

İnsan hayvanlığı kültürle aşar

09 Mart 2015 Pazartesi

Köktendinci İslam, IŞİD teröristleri, İranlı mollalar, Taliban militanları, insanlığın uygarlık mirasını paramparça edecek kadar kör cahil. Bu kültür vahşeti karşısında nedense (!) sessiz kalan AKP iktidarının sorunu ise Cumhuriyet kültürüyle.

İnsanlığın en eski öykülerinden biridir: Babilliler, görkemli bir kent ve “başı göğe değen” bir kule yapmak isterler. Nedendir bilinmez, belki de kimsenin kendi katına erişmesini istemediğinden, Tanrı, kulenin yapımını durdurmaya karar verir.
Bunun için de, kulenin yapımında çalışan işçilerin dillerini o denli karıştırır ki, sonunda birbirlerini anlayamaz olurlar. Kule hiçbir zaman bitirilemez, halk dünyanın dört bir yanına dağılır.
Anlaşılan, Tanrı’nın yarattığı o “dil karışıklığı”na çok şey borçluyuz:
Dillerin çeşitliliğini, onca ayrı dillerde yazılan edebiyat yapıtlarının esriten büyüsünü, bin bir dilin birbirine benzer benzemez sözcüklerini, sözdizimlerinin apayrı güzellikteki söylenişlerini, dillerin insana bambaşka düşünme olanakları tanıyan özelliklerini. Ne çok şey! Her şey!

Uygarlıklar beşiği
Mezopotamya, “ırmaklar arasındaki ülke”. Yaklaşık 12 bin yıldır Dicle ile Fırat arasında sallanarak uygarlıklar büyüten beşik.
İÖ 4. ve 3. binyıllarda Sumer topraklarında insanlığın yaşadığı iki büyük gelişme: kentin doğuşu ve yazının bulunuşu.
Binlerce yıl sonra kazılarda bulunacak çiviyazısı tabletler: Sözlükler, dilbilgisi yapıtları, dinsel ve bilimsel çalışmalar. Sumer çiviyazısıyla yazılan Akad dilinde edebiyat yapıtları.
Fazla söz ne hacet: Mezopotomya’nın verimli coğrafyasında, insanlığa tekerlekli taşıtları, çömlekçi çarkını, çiviyazısını, bilinen ilk yasa metinleri ve ilk kent devletlerini armağan eden Sumer uygarlığına bereket.

İlk aşk şiiri
Uzağa gitmeye gerek yok. Bilinen ilk aşk şiiri de, bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenen bir Sumer tabletinde. Aşk Tanrıçası İnanna adına söylenmiş bir şiir:
“Ey güvey, bırak sevip okşayayım seni, / civanım, balla yoğur gövdemi / . / Tatlı, yumuşak döşeğimizde / safasını sürelim aşkımızın. / Yakışıklım, bırak sevip okşayayım seni, / adamım, balla yoğur gövdemi.”

Kalah ve Hatra
Bugün Nimrud denilen Kalah’ta İÖ 9. yüzyılda yaptırılan büyük mimari yapılar; bu Asur başkentinde İÖ 8. yüzyılda yükselen dinsel yapı Ezida; düşüncelerimizi, duygularımızı, şiirlerimizi, romanlarımızı borçlu olduğumuz yazı’nın tanrısı Nabu’nun tapınağı, şimdilerde köktendinci bir İslam örgütünün yabanıl saldırısı altında.
Bu vandal saldırısı, İÖ 1. yüzyılda Partlar tarafından kurulan, pek çok tapınağın, çok sayıda sanat yapıtının bulunduğu Hatra’da, yani Irak’ın el-Hadr kentinde de sürüyor.
IŞİD, tıpkı insanları kıtır kıtır keserken çekip yolladığı videolar gibi, insanlığın tarihsel mirasını yok ederken çektiği videolar da gönderiyor.
Musul Müzesi’ndeki eski yapıtların parçalanışını gösteren bir videoda, bir IŞİD militanı, “Şu arkamdakiler, insanların eski asırlarda Allah yerine ibadet ettikleri putlardır. Peygamber, Mekke’deki putları mübarek elleriyle kaldırıp gömmüştü” diyor.
Cehalet, tapınılan putlarla insanlık tarihinin sanat yapıtlarını ayırt edemeyecek kadar gözü dönük. Eski Pers kültürünü yok etmeye kalkışan İranlı mollalar, Buda heykellerini havaya uçuran Taliban militanlarından farksız.

AKP’den tıs yok
Bu kültür vahşeti karşısında nedense (!) sessiz kalan AKP iktidarının sorunu ise Cumhuriyet kültürüyle.
Ankara’nın, heykellere sövüp sayan bir belediye başkanı var.
Türkiye’nin de, bale sanatını “belden aşağı” sayan, Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı”nı yıktırtan, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmasını isteyen bir cumhurbaşkanı.
17. yüzyıl İspanyol yazar ve düşünürü Baltasar Gracián’ın bir sözü düşüyor aklıma: “İnsan bir barbar olarak doğar ve hayvanlığı ancak kültürle aşar.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irgat’ın Türküsü 14 Mayıs 2018

Günün Köşe Yazıları