Çiğdem Toker

‘Af’fı Kastetmediyseniz Çıkıp Anlatın

18 Kasım 2013 Pazartesi

Bazı sözcükler hayatı değiştirir.
Söyleyen “erk” sahibiyse, hayatı değiştirmekle kalmaz; her şeyi önüne katan bir fırtınaya dönüşür.
Büyük bir arenada, öyle bir cümle sarf edildi ki...
Artık ne giderek büyüyen “dershane” tartışması ne de başbakan yardımcısıyla ihtilafa düşüren “kızlı/erkekli” meselesi, her köşeye bu kadar yakıcı ve derinden dokunabilir...

377 cezaevinde, 132 bin hükümlü
(Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, BDP Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in soru önergesine verdiği ayrıntılı yanıttan.)
Cumartesi öğle saatlerinden beri, ülkenin dört bir yanında yüz binlerce hayat, değişme umuduyla sarsılmaya başladı.
Başbakan Yardımcısı, “Bunu af olarak nitelemiyoruz”; grup başkanvekili “Gündemimizde böyle bir çalışma yok” dese de ok yaydan çıktı.

‘Gündemimizde af yok’
Peki, Başbakan’ın sözü neden bu kadar telaşla tekzip edildi; bilsek iyi değil mi?
Zaten Balıkesir mitinginde (2 Mart 2013) “Genel af mı gelecek?” diye seslenen vatandaşa ne kadar kızmıştı Başbakan Erdoğan
 “Sen bizi dinlemiyorsun. Böyle bir şey yok. Bir kimsenin öldürenini ben affedemem. Benim böyle yetkim yok. Bunu söyledim, ana muhalefet şeriat istiyorlar dediler. Ben olaya böyle bakıyorum. Birini öldürmüşsün, onu affedecek cezayı verecek onun ailesidir.”
- Türkmenistan dönüşünde (15 Ağustos 2013) ise Ergenekon davası sorulduğunda “asla” diye başlayan şu sözleri söylemişti:
Asla bir genel af söz konusu değildir. Af konusunda benim farklı bir düşüncem vardır. Kişilere karşı işlenen suçlarda kişiler af yetkisine sahiptir. Devlete karşı işlenen suçlarda devletin yetkisi vardır. Adam öldürme vs. konularda devletin yetkisi olmaz. Gündemimizde af yok.”
Bu iki hatırlatmadan sonra Diyarbakır’a dönelim.
Eğer “Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak” sözüyle yakın geleceğe dair bir af kastedilmedi ya da kastedilen adli suçlar değil, devlete karşı işlenen suçlarsa ya da haklı olan Beşir Atalay ile Ahmet Aydın ise Başbakan Erdoğan’ın zaman yitirmeden çıkıp açıklık getirmesi gerekiyor.
Tek bir nedenle:
Kırılmaması gereken belki de tek umut, af olduğu için.

Diyarbakır Sözleşmesi(!)
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır mitingi, hükümete yakın Yeni Şafak gazetesinde dün farklı ve dikkat çekici bir manşetle yer aldı:
Diyarbakır Sözleşmesi.
İç sayfalarda başka bir ipucu olmasa da manşet kendi içinde özel bir çağrışım taşıyor: Hz. Muhammed’in hicretin birinci yılında ilan ettiği Medine Sözleşmesi...
Kaynaklar, Medine’deki kabileler ve farklı inançlar arasındaki iç çatışmalara son vermek amacıyla hazırlanan Medine Sözleşmesi’yle “toplumsal barış”ın hedeflendiğini yazıyor. Bu niteliğiyle literatürde, modern bir “toplumsal sözleşme”ye ya da anayasaya benzetenler de var Medine Sözleşmesi’ni.
Kendi payıma, Diyarbakır’da kimsenin kimseyle bir arada yaşama sıkıntısı olmadığını bilenlerdenim. O yüzden “teşbihte hata olmaz” diye geçirdim içimden. Ama kastedilen DiyaRbakır’ı da içine alacak daha bölgesel bir toplumsal barış sözleşmesi ise durum başka...

BARZANİ’NİN ALTINLARI

Mesud Barzani, nikâh törenlerine katıldığı çiftlere takılmak üzere, Erbil’den 3 bavul altın getirmiş. Bavulların büyüklüğü, içindeki takıların miktarı ve parasal karşılığına dair bir ayrıntıya haberlerde rastlamadım. Belki Merkez Bankacılar biliyordur... Daha iki gün önce, kaynağı belirsiz döviz hareketlerini ifade eden, “Net Hata Noksan Kalemi”ndeki artışı yazmışken, hoş (!) bir rastlantı oldu.
Kim bilir, belki de Barzani’nin getirdiği bavulların izine kasım ayı ödemeler dengesinde rastlarız...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları