Çiğdem Toker

Dünya Nimetleri

21 Ocak 2015 Çarşamba

Herhangi bir “torba yasa” görüşülüyor olsa tansiyon bundan bin kat yüksek olurdu.
Meclis’te “iktidar kulisi” alabildiğine ruhsuz, heyecansız.
Az sonra başlayacak oylamanın ağırlığını yansıtacak en ufak belirti gözlenmiyor.
Genel Kurul salonunda başbakan yok. Londra’da.
TBMM başkanı yok. İstanbul’da.
(Her iki program da “ilaç” gibi gelmiş olmalı.)
Komisyon Başkanı Hakkı Köylü fiziken burada. Fakat altında imzası bulunan Soruşturma Komisyonu raporunu savunmayacak.
Bu görevi Başkanvekili Yılmaz Tunç üstlenmiş.
Yüce Divan’a sevk edilip edilmeyecekleri oylanacak dört eski bakandan Erdoğan Bayraktar, toplantıya dakikalar kala “Konuşacaktım aslında ama arkadaşlar, konuşmazsam daha uygun olacağını söyledikleri için konuşmuyorum” diyor. “Beni sevin” diye ekliyor.
Bu cümle esprileri zembereğinden boşaltıyor. Ama Bayraktar oturduğu sırada hiç huzurlu görünmüyor.
TBMM Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı, oylamaya konu önergeyi okuyor. CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi söz alarak “‘Bir isim’, dediniz. Oysa Rıza Sarraf’ın ismi bellidir. Bu ismi niye sakladınız merak ediyorum” soru-sunu yöneltiyor.
Bahçekapılı, önergede bu ismin yazmadığını söyleyince Hamzaçebi, raporun 4. ve 5. sayfalarını anımsatıyor.

***

Komisyon, dört bakanın Yüce Divan’a gitmesine neden gerek görmemiş?
Bu karar Meclis kürsüsünden iki temel gerekçeyle savunuluyor:
-Gana’dan Dubai’ye giden 1.5 ton altının kara para soruşturmasında takipsizlik çıkmış.
-Delil diye sunulan bulgu ve belgeler hukuka aykırı yöntemlerle sağlanmış.
-Kurguyu tamamlayan “kurtarıcı” ise daha birkaç hafta önce, olur a Yüce Divan işlevini görür diye, iktidarın sözlü saldırısına uğrayan Anayasa Mahkemesi (AYM).
Tunç, AYM’nin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin geçerli olmadığına dönük kara-rını hatırlatıyor. Bu göz yaşartıcı kadirşinaslıkla demek istiyor ki başkanvekili, usul sakat olduğu için esasa geçilemez bile.
Yani saat, piyano, çikolata kutusu, mal bildirimi gibi 13 aydır konuşulan somut rüşvet ve yolsuzluk iddialarının deliller hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiği için konuşulabilirliği yok.

***

Peki MASAK’tan Demir’in bilirkişi sıfatıyla Soruşturma Komisyonu için hazırladığı çalışmadan neden söz etmiyor Tunç?
O belgede, ne telefon dinleme ne de teknik, fiziki takip var.
MASAK bürokratı Demir, eskilerden hatırladığımız ve bu çağa göre hayli cesur sayılabilecek “kamu yararı” odaklı bir yaklaşım sergilemiş.
Gayet açık, somut biçimde üç bakanın, mal bildirimleri, banka kayıtları, tapuları ile komisyona verdikleri ifadeyi karşılaştırmış. Güler’in oğlunun şirketinin kâr etmediğini, dolayısıyla ortadaki paranın oradan olamayacağını, mal varlığıyla gelirinin orantısız olduğunu, Çağlayan’ın evin alınmasına kaynak olarak gösterdiği altın döviz, takı bozdurma belgesenin olmadığını, satın alma tarihi ile mal varlığına tedbir konulan tarihlerin uyumsuzluğunu, Bağış’a ait 11 evden 3’üyle ilgili ‘soru işaretleri’ bulunduğu...
Bütün bunlar, “Biz hukuka uygun karar aldık” diye övünen Başkanvekili Tunç için can sıkıcı ayrıntılar olmalı.

***

Zafer Çağlayan oylamasında, beklentilerin üzerinde gerçekleşen 38 “fire” önemli bir sonuçtur. Yargılama yolunu açmaya yetmese de “biat”ın içselleştiği iktidar partisinde, hafife alınamayacak sayıda bir grubun, yolsuzluğun varlığını kabul ettiğini ve bu “kabul”ü yansıtacak cesaretin toplanabileceğini kanıtladı.
Ret oylarıyla Yüce Divan yolunu kapatan AKP çoğunluğu da bu tercihi, “yolsuzluk yok” inancından çok, korkularla beslenen ve tek merkezden yönlenen “dünya nimetleri” için yaptı:
Önümüzdeki seçimde yeniden aday gösterilmek; bu şansı “üç dönem” kuralı nedeniyle kaybedenler içinse seçim sonrası muhtelif yönetim kurulu üyelikleri, danışmanlık, kurumlarda çoluk çocuğa iş vs...
Dünya nimetlerine bu kadar duyarlı bir topluluk karşısında, muhalefet milletvekillerinin, hadislerden referanslarla vicdan çağrısı yapması ise ironik olmasının yanı sıra, asıl hukuk devletinin kaybettiği zemin hakkında fikir veriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları