Yanlışlar, ayıplar, utanç verici durumlar

15 Eylül 2017 Cuma

İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Cumhuriyet davasının 28 Temmuz’daki ilk duruşmasında yedi arkadaşımız hakkında tahliye kararı verilmesi bizlerde, 11 Eylül’deki ikinci duruşmada geriye kalan beş arkadaşımızın da tahliye edilecekleri beklentisini doğurmuştu. Olmadı. Beklentimizi 25 Eylül’de yapılacak duruşmaya erteledik. Dileriz, her iki duruşmada da arkadaşlarımızın ve avukatlarının yaptıkları savunmalarla çökertilmiş olan bu dava arkadaşlarımız lehine noktalanır.
Cumhuriyet davası, yalnızca biz meslektaşlarının değil, ülkemizin ve dünyanın önde gelen aydınları, sivil toplum örgütleri tarafından ilgi odağı olmuştur.
Bu hafta Polonya-Varşova’da düzenlenen uluslararası katılımlı bir panelde Birleşmiş Milletler (BM) ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) temsilcisi “Türkiye’de medyayı nasıl özgürleştiririz?” konulu bir panelde tartıştılar. Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli ülkelerin parlamentolarına, Uluslararası PEN Yazarlar Örgütü’nden ve yine bir basın özgürlüğü kuruluşu olan Article19’a, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne kadar sayısız uluslararası kurum ve kuruluşun gözü Türkiye’nin üzerindedir. Ülkemizde gazeteciler uyduruk suçlamalarla tutuklandıkça, haklarında akıl almaz mahkûmiyetler istendikçe, dünyanın gözünün ülkemizin üzerinde olması sürecektir. Yukarıda sözünü ettiğimiz tartışma konusu bile tek başına utanç duyulması gereken bir durumdur. Anayasasında “demokratik hukuk devleti” yazan bir ülkede gazetecilerin uyduruk, kumpasçı davalarla düşürüldükleri durumun düzeltilmesini yabancıların görev olarak kabullenmeleri Türkiye’nin itibarını zedelemektedir.
Siyasal iktidar, ülkemizin düşürüldüğü bu utanç verici durumu umursamayabilir. Biz umursuyoruz. Bu nedenledir ki adalet, demokrasi, özgürlük mücadelemizin dozu giderek artmaktadır, daha da artacaktır.

***

Haber başlığı şöyle: Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesini gömdürmediler: Cenaze gömüldü tekrar çıkarıldı.”
Aysel Tuğluk, eski Van milletvekili, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eşbaşkan yardımcısı ve avukat. Hakkında “terör örgütünü yönetmek” suçlamasından açılmış bir dava nedeniyle Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Annesi Hatun Tuğluk Ankara’da vefat ediyor. Kendisi de özel izinle, jandarma eşliğinde cenazeye katılıyor. Cenaze Ankara, Gölbaşı-İncek Mezarlığı’na defnedilecek. Cenaze için önce Batıkent’teki bir cemevinde tören yapıldıktan sonra mezarlığa getirildiğinde kimliği henüz belli olmayan(!) bir güruhun saldırısıyla karşılaşıyor. Saldırı sonucu cenazeye gelenler mezarlıkta mahsur kalıyor. Güruh, bu sırada “Buradan çıkamazsınız, buraya terörist cenazesi gömdürmeyiz. Burası Ermeni mezarlığı değil” diye bağırıp çağırıyor.
İnsanlar çaresiz. Defnedilen cenaze mezardan çıkarılarak Tunceli’ye götürülmek üzere tekrar cemevine götürülüyor.
Cenazeye katılanlar tepkili. Yalnız onlar değil. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da tepkili. Tepkilerini medyada dile getiriyorlar. Fakat inandırıcı olmuyorlar, olamıyorlar.
Öyle ya saldırgan güruh, yakın tarihimizde ilk kez gerçekleşen böylesine menfur bir olayın faili olma cesaretini nereden buluyor?
İktidar sözcülerinin ağızlarını her açtıklarında HDP ile terör örgütü PKK’yi özdeşleştirmelerinin bunda önemli bir payı yok mu? Sayın Bakan, Sayın Başbakan Yardımcısı bunu göremiyorlar mı?
Son genel seçimlerde (1.11.2015) beş milyonun üzerinde oy almış, 59 milletvekili çıkararak TBMM’de üçüncü parti olmuş Halkların Demokratik Partisi’ni sürekli olarak PKK ile özleştirmenin, suçlamanın, algı operasyonları sürdürmenin böyle vahim sonuçlar doğuracağını bilemiyorlar mı?
Biliyorlar! Bu yanlışlığı bile bile yapıyorlar, bu ayıbı bile bile işliyorlar. Bile bile Türkiye’ye bir utanç daha yaşatıyorlar.
Yazık!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları