Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

2017’nin ilk gününde

01 Ocak 2017 Pazar

15 yaşımda ağabeyimi, 17 yaşımda babamı yitirdim...
Tam çocukluktan kurtulurken, önce ideal aldığım örnek insanımı, idolümü, sonra da hayatıma yön veren öğretmenimi, pusulamı kaybetmiştim.
Bu erken ve beklenmedik ölümlerden dolayı olsa gerek, kendime 30 yaşıma kadar ömür biçmiştim...
O nedenle de hep, “yarın ölecekmiş” gibi çok çalıştım.
Çok çalışmakla da yetinmedim, “yarın ölecekmiş” gibi yaşadım:
Kimseye kötülük etmemeye, sevdiklerime yeterince zaman ayırmaya, ülkeme, insanlarıma hizmet etmeye, meslek ahlakına ve insan haysiyetine uygun davranmaya çalıştım...
Ölümü erken tatmış olmaktan kaynaklanan bu yaşam biçimim çok kişi tarafından anlaşılmadı:
Çok çalıştığım ve iyi insan olmaya özen gösterdiğim için, küçük hesaplara alışık olan ve küçük hesaplar peşinde koşan insanlarla dolu bir toplumda hep “Bu adam neyin peşinde” sorusu soruldu!
Bu soruyu akademik meslektaşlarım da sordu; müsteşarlık dönemimde politikacılar da, bürokratlar da...
Büyüklerim de, küçüklerim de, yaşıtlarım da...
Bir türlü benim, “sadece kendime saygı duyduğum bir yaşam biçimi peşinde olduğumu” anlayamadılar.
Bir tek Erdal İnönü “Neyin peşinde olduğumu” sormadı:
O anlamıştı benim “Yarın ölecekmiş gibi”, kendim için yaşadığımı.
Sanıyorum, o da Başbakan ve Cumhurbaşkanı çocuğu olarak doğduğu ve büyüdüğü için her türlü tatmini tatmıştı.
Sonradan Cumhuriyeti Demokrasiyle taçlandırmak isteyen babasının, bu uğurda her türlü zillete katlandığını gördüğü için o da, “Yarın ölecekmiş gibi”, kendisi için, kendi idealleri için yaşıyordu...
Başka koşullarda ve başka nedenlerle de olsa, benimle aynı duygu ve düşünce dünyasını paylaşıyor ve beni anlıyordu.

***

Bugünler, İsmet İnönü’nün Tek Adam Yönetimi’nden Çok Partili Demokrasi’ye geçtiği günlerden sonra çeşitli kez yaşanan sivil ve askeri baskı dönemlerinden çok daha kötü:
Sanki 1946 yılından beri ödenen bedeller ödenmemiş, 1950 yılından sonra yaşananlar yaşanmamış, 70 yıllık deneyim çöpe gitmiş gibi, demokrasiden vazgeçme, otoriter bir yönetim kurma çılgınlığı içindeyiz...
Üstelik de Cumhuriyeti kuran ve Tek adam Yönetimi’nden Çok Partili Düzen’e geçerek kendilerine bu koltukları veren liderleri kötüleyip muhalifleri hapse atarak ve herkesin yaşam biçimini tehdit eden mahalle baskısını da yoğunlaştırarak!

***

Ben bu güne kadar, kendi ömür beklentimin iki katını yaşadım; çok darbe yedim, çok savruldum ama, bir faninin elde edebileceği bütün tatminleri de fazlasıyla tattım:
Kendim için, 2017’den de, çekmeden ve çektirmeden ani bir ölümle yaşamımı noktalamaktan başka hiçbir beklentim yok:
Sadece zindanların soğuk duvarları arasında sevdiklerinden ayrı olarak, onlara duydukları özlemle yeni yıla yalnız girenlere üzülüyorum...
Sadece ve sadece, aynı gazete mensubu olduğumuz için başta Akın Atalay, Önder Çelik, Turhan Günay, Mustafa Kemal Güngör, Kadri Gürsel, Hakan Kara, Musa Kart, Güray Öz, Murat Sabuncu, Bülent Utku olmak üzere, adlarını yazmaya kalksam sütunların yetmeyeceği birçok gazetecinin ve politikacının bence haksız ve hukuksuz olarak hapis yatmalarına üzülüyorum, onlar için adaletin bir an önce tecelli etmesini bekliyorum.
En son örnekler oldukları için, Cumhuriyet Gazetesi’nin çay ocağı işletmeci Şenol Buran’ın ve muhabiri gazeteci Ahmet Şık’ın şahıslarında, tanıdığım, tanımadığım, bütün içeride yatan gazetecilerin, gazete yöneticilerinin, politikacıların yeni yıllarını kutluyorum ve bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum...
HERKESİN İNSANCA YAŞAYACAĞI AYDINLIK GÜNLERİN MUTLAKA GELECEĞİNE İNANIYORUM!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Filler savaşında Türkiye 12 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları