Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Adaletsizlik, Deontoloji ve Gelecek

24 Şubat 2013 Pazar

Deontoloji, günlük dilde genellikle tıp ve ilgili meslekler için kullanılmakla birlikte, çok kısaca ve kabaca, bir meslek grubunun uyması gereken ahlak kuralları demektir.

Örneğin deontolojik olarak, savcılar, yargıçlar ve avukatlar insan haklarını ve adaleti, hekimler, hemşireler ve öteki sağlık personeli insan hayatını ve sağlığını birinci derecede korumakla mükellef mesleklerin mensuplarıdır.

Bir örnek vermek gerekirse, hekimlerin mesleki deontolojisinin ifadesi olarak Hipokrat Yemini akla gelir.

Ama her mesleğin ahlak kuralları, yani deontolojisi vardır.

Örneğin gazeteciler için hem uluslararası hem ulusal örgütler, Türkiyedeki Basın Ahlak Yasasıgibi pek çok deontolojik belge hazırlamışlardır.

***

Aslında, dürüstlük, kurallara ve yasalara uymak, başkalarının hak ve özgürlüklerine, inançlarına kendi hak ve özgürlükleri, inançları için istenilen saygıyı göstermek, belki degenel ahlakkuralları içinde, mesleki deontolojinin de temellerini oluşturur.

Birlikte yaşamanın birinci koşulu, uyulan kuralların adil olması ve insanların bu kurallar çerçevesinde güvenliklerinin, özgürlüklerinin ve haklarının sağlanmasıdır.

Hiç kuşkusuz bunu sağlamak, vatandaşa hizmet için var olan, devletin görevidir.

Peki, devlet adına iş yapan güvenlikçiler, adalet mensupları ve hatta hekimler sizin için güvensizliğin ve adaletsizliğin kaynağı oluyorsa, o toplumda ne yaparsınız?

Bakın, AKP iktidarının kurduğu yargı düzeninde seçilen Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu ne diyor:

Şu memlekete baktığım zaman, affınıza sığınıyorum, işte polis, emniyet teşkilatımız savcı olmuş, bilirkişi de hâkim olmuş, mübaşir de yazıişleri müdürü olmuş, ondan sonra adaletdiye bağırıyoruz. Yok ya. Böyle bir şey olmaz. Mümkünatı yok.

***

Ne yazık ki adalet mekanizması bu hale düşünce ülkede hiçbir kurum, hiçbir meslek bundan sakınamıyor

Çünkü tam bir havuç ve sopa politikası, güvenlik ve yargı kurumlarının baskısıyla her kuruluşa egemen oluyor

Her meslekten bilirkişiler de, bilirkişilik görevi yapan Adli Tıp da, TÜBİTAK da, polis teşkilatı da, savcılar da yargıçlar da, (ben söylemiyorum, Danıştay Başkanı söylüyor) mümkünatı olmayan bir biçimde, ülkedeki adaletin, demokrasinin ve insan haklarının altını oyuyor!

İşte Prof. Mehmet Haberala rapor veren hekimleri hapse atan

Hekimlerin hapse atılmasıyla yaratılan korku ortamında, Prof. Fatih Hilmioğlunu ölümcül hastalıklarla boğuşmasına karşın tahliye etmeyen

Silivri yargılamalarındaki haksızlık ve hukuksuzlukları protesto eden tutuklu yakınları hakkında dava açan

Mahkemelerdeki haksızlık ve hukuksuzlukları protesto eden İstanbul Barosunu mahkemeye veren

Delil değerlendirmesi yapmayan

Savunma hakkını kısıtlayan

Polis tutanaklarını iddianame, iddianameleri de karar haline dönüştüren

Mahkûm olmuş teröristlere, ırz düşmanlarına tanık olarak itibar eden, eski Genelkurmay Başkanına ve kuvvet komutanlarına itibar etmeyen

Perinçeki, Balbayı, Özkanı, Gürüzü, Başbuğu ve onlar gibi daha yüzlerce asker ve sivili tutuklu yargılayan, mahkûm eden düzen, işte böyle bir düzendir!

***

Ne hazindir ki, böyle adaletsiz bir düzende deontolojiyi savunmak da kahramanlık haline gelmiştir

Ne utanç vericidir ki, çeşitli meslek sahipleri, başta yargı ve güvenlik mensupları olmak kaydıyla, ama onları izleyen hekimler ve gazeteciler de dahil, hem genel ahlak hem de mesleki ahlak kurallarına uymakta zorlanmaktadırlar!

Belki de uçları Hasdala, Ankaraya, İzmire, Malatyaya, Trabzona uzanan Silivri davalarının Türkiyeye yaptığı en büyük kötülük budur:

Adaletle birlikte, genel ahlakın ve her türlü deontolojinin altını oymak, kural toplumu yerine korku toplumu yaratmak!

***

Silivri, sadece bugünümüzü değil, geleceğimizi de ipotek altına almış görünüyor:

Kimsenin sakınamayacağı, bir gün herkesin başına gelebilecek olaylarla, uzun yıllar kanayacak yaralar açarak!

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları