ATATÜRK ‘Tekâlif-i Milliye’yi anlatıyor-3

12 Nisan 2020 Pazar

İki gündür “Tekâlif-i Milliye”nin ne demek olduğunu ve bugünkü koşullarla karşılaştırılmasının niçin doğru olmadığını, Mustafa Kemal’e bu yetkinin Kütahya-Eskişehir Muharebesi’ndeki yenilgi sonrasında verildiğini ve Atatürk’ün bu konuda neler söylediğini anlatıyorum.

Bugün Cuma günü kaldığım yerden Atatürk’ün sözleriyle devam edeceğim...

Anımsayacaksınız, Cuma günkü alıntımın son bölümü şöyleydi:

“İstiyorlardı ki, kendi beklentilerine göre bozguna uğramış ve bozgunu devam edecek olan ordunun başında benim de kişiliğim bozguna uğrasın!

Diğer bazı kişiler, diyebilirim ki çoğunluk, bana olan güven ve inançlarından dolayı, samimi olarak ordunun fiilen başına geçmemi istiyorlardı.

***

Şimdi oradan yine Atatürk’ün sözleriyle devam ediyorum:

“Henüz fiilen komutanlığı üstlenmemi sakıncalı görenlerin de görüşü şu idi:

Ordunun, bundan sonraki herhangi bir savaşta başarılı olamaması, tekrar geri çekilmesi uzak bir olasılık değildir. Bu durumda ben fiilen ordunun başında bulunursam, genel anlayışa göre son umudun da tükenmiş olduğu gibi bir görüşün doğması olasıdır. Oysa henüz genel durum, son önlem, son çare ve son kuvvetlerin feda edilmesini gerekli kılacak nitelikte değildir. Dolayısıyla, kamuoyunda son umudun korunması için benim kişisel olarak askeri harekâtı yönetmem zamanı gelmemiştir.

Başkomutanlığı kabul ediyorum

Ben, görüşmeler ve tartışmalar ile iyice belirginleşen bu fikirleri gereği kadar değerlendiriyor ve inceliyordum.

Son düşüncenin sahipleri, kuvvetli mantıki gerekçeler ileri sürüyorlardı. Komutayı üstlenmemi samimi olarak önerenlerle, gayri samimi istekte bulunanların yaygaraları derin ve kaygı verici etkiler yapmaya başladı.

Benim fiilen komutayı üstlenmem, bütün Meclis’te son çare ve son önlem olarak görüldü.

Meclis’in bu anlayışı, hızla Meclis dışında da yayıldı. Adeta, benim susmam, komutayı fiilen üstlenmeye can atıyor olmamam, felaketin muhakkak ve yakın olduğu fikir ve anlayışını genelleştirdi. Bunu anlar anlamaz derhal kürsüye çıktım.

Efendiler, bu sözünü ettiğim durum, 4 Ağustos 1921 günü bir gizli celsede yaşanıyordu. Üyelerin hakkımda gösterdikleri sevgi ve güvene teşekkür ettikten sonra başkanlığa şöyle bir önerge verdim:

'Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüce Başkanlığı’na

Meclis’in değerli üyelerinin genel olarak ortaya çıkan istek ve dilekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu görevi kişisel olarak üstlenmekten elde edilecek yararları olanaklı olan en büyük hızla elde edebilmek ve ordunun maddi ve manevi kuvvetini en hızlı biçimde artırmak ve tamamlamak ve yönetimini bir kat daha sağlamlaştırmak için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sahip olduğu yetkiyi fiilen kullanmak koşuluyla üstleniyorum.

Ömrüm boyunca milli egemenliğin en sadık bir hizmetkârı olduğumu millet gözünde bir defa daha vurgulamak için bu etkinin üç ay gibi kısa bir süreyle sınırlandırılmasını ayrıca rica ederim.’

4 Ağustos 1921

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi

Mustafa Kemal

(Emre Kongar Seçkisiyle NUTUK, Remzi Kitabevi, ss. 139-141)

***

Sevgili okurlarım, yukarıdaki satırlardan da açıkça anlaşıldığı gibi, Atatürk, kendisine Tekâlif-i Milliye emirlerini yayınlama yetkisi veren yasanın kabulü sırasında durumun ne kadar umutsuz göründüğünü ve Başkomutanlık yasasının nasıl “son çare” olarak kabul edildiğini çok net olarak vurguluyor.

Ayrıca bu görevi yüklenmesini isteyenlerin bazılarının kötü art niyetlerini de açıkça anlatıyor.

Arkası var.

Güncel sıcak sorunlarla ilgili olarak:

1) Eczanelerde maske satışı derhal serbest bırakılmalıdır.

2) Af yasası, kamu vicdanını yaralamıştır.

Dayatmadan vazgeçilmeli, muhalefetle işbirliği yapılmalıdır.

3) Kavala, Terkoğlu, Pehlivan, Kılınç, Ağırel, Keser, Çelik, Aygün ve benzeri durumda olanların davaları için hemen tutuksuz yargılanma kararı alınmalıdır.

4) Sokağa çıkma yasağı konulduğunda, gazetelere de, ekmek gibi su gibi, erişim sağlanmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları