AYM yargıçları tarih önünde sınav verirken?

28 Mart 2021 Pazar

Sevgili okurlarım, iktidar, 2013’teki Gezi Parkı Direnişi’ni asla hazmedemedi...

Çünkü gerçekten de o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamış ve “Demokratiklik maskesi” düşen iktidarın baş aşağı gidişi başlamıştı.

Bugün artık uluslararası mahkeme kararlarına göre bütün uygar dünyada, haksız ve hukuksuz uygulamaların mağdurları olarak simge haline gelmiş olan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş olaylarında bile:

Gezi Parkı Direnişi, bu konudaki esas davadan beraat etmiş olmasına rağmen, hâlâ Kavala aleyhinde “Darbecilik” gibi “Casusluk” gibi sadece hukuk dışı değil, akıl ve mantıkdışı suçlamaların kaynağı olarak da kullanılmakta.

(İçerde iyice taban yitiren iktidarın yeniden bir viraj alarak tekrardan AB ile flört hamlesine giriştiği şu günlerde yargı organlarımız, Anayasamızın emrettiği biçimde, AİHM kararlarına uysalar, ülke için daha iyi olur diye düşünüyorum.)

***

Gezi Parkı Direnişi, bütün Türkiye’de milyonlarca kişinin katılımıyla desteklenmiş, demokratik ve barışçı bir eylemdi.

Ne yazık ki iktidar, bu eyleme orantısız şiddetle müdahale etmiş ve olayların hem yayılmasında hem de devam etmesinde başrolü oynamıştı.

KESK’e bağlı Eğitim Sen üyeleri Mehmet Akarsubaşı, Münir Korkmaz, Orhan Alıcı, Mehmet Rüştü Şatır, Halil Kara ve Yalçın Alçiçek ile SES üyesi Gülistan Atasoy, Adana’da Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle uyarı cezası almışlardı.

Bu cezaya karşı itirazları yargı mercileri tarafından reddedilince, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuşlar ve eyleme sendikalarının kararıyla katıldıklarını söyleyerek sendikal haklarının da engellendiğini öne sürmüşlerdi.

Sendika üyesi işçilerin itirazlarını reddederek 6’ya karşı 7 oyla cezayı yerinde bulan Anayasa Mahkemesi, kararında gerekçe olarak:

“Başvurucular şiddet eyleminde bulunmasalar da barışçıl niteliğini kaybetmiş bir gösteride bulunarak kamu görevliliğinden doğan yükümlülüklerine aykırı davranmışlardır” görüşünü de ileri sürmüştü.

***

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan karara katılmamıştı:

Karşı oy yazsında “Başvurucuların barışçıl olmaktan çıkmasına herhangi bir katkı yaptıkları tespit edilemeyen bir toplantıya yalnızca katılmış olmaları nedeniyle kategorik olarak cezalandırıldıkları anlaşılmaktadır” dedi.

Anayasa Mahkemesi’nin önceki kararlarına da atıf yapan Arslan, katıldıkları toplantıda yasaklanmış davranışlarda bulunmayan kişilerin hafif de olsa cezalandırılmamaları gerektiği görüşünü belirtti.

Başkanvekili Hasan Tahsin Gökçan da karara katılmayanlar arasındaydı:

Gerekçesinde “Kamu görevlisinin devlete sadakat yükümlülüğü hükümete sadakat anlamına gelmeyip, Anayasaya sadakat, başka bir deyişle anayasada öngörülen siyasi ve hukuki düzene sadakat olarak anlaşılmalıdır” diyordu.

Verilen kararın aksine, başvuranların toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının ihlal edildiğini de belirtmişti.

Karara karşı oy kullanan üye Engin Yıldırım da İspanya Anayasa Mahkemesi’nin bir kararına atıf yapmıştı:

“Yolların demokratik toplumlarda sadece araçların geçmesi için olmadığı vurgulanmıştır.

Yollar, sokaklar, caddeler ve meydanlar çok eski dönemlerden beri halkın bir araya gelip, konuları tartıştığı, protesto ettiği, yetkililere talep ve şikâyetlerini ilettiği (...) kadim mekân ve alanlardır” diyordu.

Yıldırım, karşı oy yazısında, bu alanlarda toplanmanın çeşitli gerekçelerle cezalandırılmasının demokrasinin yaygınlaşmasına ve hesap verebilir yönetim anlayışının gelişmesine zarar vereceğine de işaret etmişti.

***

Sevgili okurlarım, iktidar, vatandaşların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmelerini zorlaştırmak, geciktirmek ve önlemek için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kabul edeli beri:

AYM yargıçlarının sürekli olarak Temel İnsan Hak ve Özgürlükleri ile Demokratik Rejim ve Hukuk Devleti konularında, hukuk literatürü, tarih ve vicdanlar önünde vermekte oldukları sınav daha da zorlaşmıştır!

Elbette hepsi bu sınav sonuçlarına göre tarihe geçiyor:

Sınavdan kimin geçip kimin kaldığına ise yine tarih, hukuk literatürü ve vicdanlar karar verecektir!

Tarih önünde mahkûm olmuş veya iftihar listesine geçmiş pek çok hukukçu arasında, hemen aklıma geliveren bazı isimlerden:

Menderes döneminin İstanbul Savcısı Hicabi Dinç sınıfta kalmış...

Silivri Savcısı Zekeriya Öz “suçlu olarak” mahkûm edilmiş...

Muhittin Taylan, Şevket Müftügil, Yekta Güngör Özden ve Ahmet Necdet Sezer gibi yargıçlar ise on üzerinden üç yıldızlı on almaya aday olmuş...

Görünüyorlar.

Annemin kalbime ve ruhuma kazınmış olan sesi hepsine birden sesleniyor:

“NE OLDUM DEMEMELİ, NE OLACAĞIM DEMELİ!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları