Hapse girmek için gelenler 3

18 Kasım 2016 Cuma

Türkiye garip bir ülke oldu: Bu garabeti, “savcı”, “yargıç” ve “yazar” kavramlarını kişilerden bağımsızlaştırıp, soyut olarak ele alırsak şöyle anlatabiliriz:
Önceleri, yazarlar, hukuk ve adalet düzenini, mahkeme kararlarını, savcı ve yargıçları eleştirir, savcı ve yargıçlar da yazarları hapse atardı...
AKP/F.Gülen/ABD/AB/ Liberal-solcu ittifakı iktidara geldikten sonra, savcı ve yargıçlar bu hapse atma yetkisini birdenbire çok belirgin ve yaygın bir biçimde, haksız ve hukuksuz olarak kullanmaya, pek çok asker ve sivil ile birlikte önüne gelen yazarı ve gazeteciyi de içeri atmaya başladı...
Yazarlar elbette buna karşı çıktılar:
“Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, yapmayın. Yarın size de yapılırsa, yine biz sizin için adalet isteyeceğiz” dediler.
Derken devir değişti, başka savcı ve yargıçlar, içerdeki yazarları dışarı çıkardı ve yazarları hapse atan savcı ve yargıçları hapse attı...
Bu sefer, hapse atılan savcı ve yargıçlar, hapse attıkları yazarlardan yardım istemeye başladı...
Bunun üzerine, haksızlığa ve adaletsizliğe uğramış olan yazarlar, kendilerini haksız yere hapse atan savcı ve yargıçlara adil davranılması için çaba sarf etmeye başladı...
Ama bu arada, öteki savcı ve yargıçları hapse atan savcı ve yargıçlar, başka yazarları da hapse atmaya devam etti...
Dışardaki yazarlar buna da karşı çıkıyor, savcı ve yargıçları içeri atan savcı ve yargıçlar tarafından hapse atılan yazarların haklarını da savunmaya çalışıyor, savcı ve yargıçları ve yazarları içeri atan savcı ve yargıçlara:
“Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, yapmayın. Yarın size de yapılırsa, yine biz sizin için adalet isteyeceğiz” diyor.

***

BU KARGAŞADA BAZI KİŞİLER, KENDİLERİNİ HAPSE ATACAK OLAN SAVCI VE YARGIÇLARIN KARARLARINA UYARAK,HAPSE GİRMEK ÜZERE TÜRKİYE’YE GELİYOR!
Ve ben de bu kargaşa içinde ortaya çıkan bu davranışın gerisindeki nedenleri irdelemeye çalışıyorum.
Bundan önceki iki yazıda, olayla ilgili haberlere ve hapse girmeye gelenlerin gerekçelerine yer vermiş, kanımca, birinci ve en önemli nedenin “Masum olduklarına ilişkin derin inançları” olduğuna işaret etmiş, bu inancın, sadece ahlak ve vicdan alanına değil, ulusal ve uluslararası hukuk alanına da ilişkin olduğunu vurgulamıştım.
Bu arada irdelemeye çalıştığım kişilerin hiç de aynı nitelik taşımadığını, sivil ve asker olarak değişik kesimlerden geldiklerini, siyasal ve ideolojik olarak da farklı yerlerde durduklarını, ama hapse girmek için geliş gerekçeleri açısından benzeştiklerini, özellikle belirtmiştim.
Hapse girmek için gelenlerin ikinci gerekçesi,
o güne kadar yaptıklarına, söylediklerine, inançlarına, mesleklerine, kimliklerine, kişiliklerine, kısacası kendilerine saygı olarak görünüyor:
O güne kadar yaptıkları eylem ve söylemlerin, meslekleri, görevleri, ahlakları, inançları gereği yapılan davranışlar olduğunu düşünüyorlar.
Sahip oldukları ahlakı, inancı, tutum ve davranışları herkese anlatmak, kim olduklarını, bunları niçin yaptıklarını ve söylediklerini, tarih, toplum ve hukuk önünde açıklamak ve savunmak gereksinmesini duyuyorlar.
Yurda gelen, hapse giren askerlerde bu “kişiliğini koruma duygusu ve görev ahlakı” çok belirgindi:
Açıkça görev bilinci ile geldiklerini ve hapse girdiklerini belirtmişlerdi...
Hatta, hapis yatmayı “Vatan görevi” olarak dahi tanımlayanlar vardı.
Aynı duyguyu, kaçarak sürgünde kalmayı reddeden Meral Camcı şöyle anlatıyordu:
“... ben kendi özgür irademle seçmediğim bir hayatı yaşayamam. Bu, o zaman ben olmam. Barış sözümün arkasında duracağım, mücadeleye devam edeceğim.
Bu, benim için son Haziran’dan bugüne insan olmanın, insan kalmanın da tek yoludur. Bilimsel çalışmaya, araştırmaya ve üretime devam edebilmemin de.”
Akın Atalay da, dönüş gerekçelerini açıkladığı mektubunda, kişiliğini belirleyen inancına ilişkin şöyle bir gönderme yapıyordu:
“Türkiye’nin demokratik, laik bir Cumhuriyet, insan haklarına dayalı sosyal bir hukuk devleti olması için yılmadan mücadele eden insanlarına ve ülkemin güzel geleceğine olan umudumu ve inancımı eylemli olarak da göstermek.”

***

Vah o düzene ki; bağımsız kişiliğini, meslek ahlakını, demokrasiyi, barışı, özgürlüğü savunmayı, bedel ödenecek bir fedakârlık haline dönüştürür!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları