Seçimleri boykot

15 Mart 2018 Perşembe

Orhan Bursalı, Salı günkü yazısında, önce, yeni seçim yasası ile oyların nasıl çalınabileceğini özetlemiş, daha sonra da seçimlerin boykot edilmesine şu gerekçelerle karşı çıkmıştı:
“Çünkü seçimler, elde kalan en önemli demokratik-yasal haktır. Bu hakkın korunması gerekir. Gönüllü olarak bu hakkın teslimi, yani tüm önlemleri alarak oy kullanma ve oysandık güvenliği için yapılabilecek her şeyi yerine getirmeden, ‘yapacak bir şey yok’ diyerek boykot, iktidarın dayatmalarına tam bir teslimiyettir...
...Bu açıdan boykot çağrısının doğru olmadığını ve başından teslimiyeti önerdiğini düşünüyorum...
Bu nedenle boykot gibi erken teslimiyet değil, muhalefetin mücadele ederek tam sandık güvenliği için hazırlığının çok daha önemli ve demokratik bir yol olduğunu düşünüyorum.”
Bursalı’nın bu fikirleri, Demokratik Rejimi savunan herkes için ve elbette benim için de geçerli.
Bunlara karşı söylenebilecek tek şey, CHP’nin, bugüne kadar yapılan gayri meşru uygulamalardaki pasif tutumdan dolayı, denetim mekanizmalarını çalıştıramamış olmasıdır:
1) Her türlü akla, mantığa ve yasalara aykırı olarak, Başbakan’ın istifa etmeden Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmasını engelleyememiştir.
2) 12 Eylül 2010 Halkoylaması’nın, hem halkoylaması mantığına aykırı olan toptancı maddelerine, hem de yargıyı siyasetin emrine veren ve bu nedenle de Demokratik Rejim felsefesi açısından gayri meşru nitelik taşıyan önerilerine karşı direnememiştir.
3) 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, hükümetin kurulma sürecinin Anayasa’ya ve demokratik geleneklere aykırı olarak ertelenmesini ve seçimlerin zorla 1 Kasım’da tekrarlanmasını durduramamıştır.
4) 16 Nisan 2017 Halkoylaması’nın, OHAL KHK’leri ile eşitsiz koşullar içinde, baskı altında ve Demokratik Rejim’i tahrip eden önerileri açısından gayri meşru bir felsefeyle yapılmasını engelleyememiş, sonuçların doğrudan yasa maddelerine aykırı yöntemle alınmış olmasını önleyememiş, sonradan bizzat kendisinin yüzde 51.2 olarak ilan ettiği “Hayır” oranındaki oylara sahip çıkamamıştır.
Bu örnekler nedeniyle:
1) Muhalefetin Demokratik Rejimi koruyabileceğine olan inanç sarsılmıştır.
2) İktidarın büyük baskısı ve pervasızca bütün demokratik kurum ve kuralları yozlaştırması, insanları umutsuzluğa itmiş ve demokratik yöntemlerden soğutmuştur.

***

Bursalı ve benim gibi “Demokratik felsefeye ve yöntemlere inanan, Demokrasi’nin korunmasını ve kollanmasını toplumdaki örgütlü demokratik güçlerden, elbette en başta da muhalefet partilerinden bekleyen” yazarlara ve düşünürlere karşı:
Toplumda, kimisi iyi niyetli muhaliflerden, kimisi kötü niyetli iktidar tetikçilerinden kaynaklanan “boykot” çağrıları, ne yazık ki etkili olmaktadır.
Oysa, bu konuda tarihin ve siyaset pratiğinin bize öğrettiği iki bilimsel gerçek vardır:
1) Sandığa, seçmen düzeyinde yapılan bireysel boykot, iktidarın işine yarar: Sandığa gitmeyen her muhalif oy, aslında iktidara verilmiş sayılır.
2) Seçimlerin veya halkoylamalarının boykotu, ancak siyasal partiler düzeyinde ve özellikle de bütün muhalif partilerin ve demokratik güçlerin ittifakıyla yapıldığında bir anlam taşır ve belki bir sonuç verir.
Dolayısıyla, seçimleri boykot, bireysel kararlarla değil, parti ve örgüt kararlarıyla siyasette etkin olur.
Bireysel boykot çağrıları ise, sadece Erdoğan/AKP iktidarının güçlendirilmesine hizmet eder.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları