Üç simge isim, üç sorun!

14 Şubat 2021 Pazar

Türkiye’de rejim, “Parlamenter Demokrasi”den “Şahsım Devleti” rejimine dönüştürülünce adalet de adeta “Şahsileştirildi”!

Birinci olarak, tüm adalet sistemi “Şahsım Devleti”nin başındaki “Şahsa” göre biçimlendirilmeye, yargı mekanizması bu “şahsın” istekleri doğrultusunda karar vermeye başladı.

İkinci olarak, adalet bazı “Güvenilir Şahıslar”a tevdi edildi.

Adalet sistemi sadece Adalet Bakanı ve onun bürokratları aracılığıyla değil, doğrudan doğruya kritik görevlere tayin edilen yargı mensupları “şahıslar” tarafından da denetime alındı.

Üçüncü olarak, iktidarın toplumu dönüştürme projesi bağlamında bazı “şahıslar” bu haksız ve hukuksuz uygulamaların simgeleri haline getirildi.

Tam bu noktada üç simge “şahıs” dikkati çekiyor.

Birinci olarak, Kürt siyaseti, Kürt oyları ve HDP ile ilişkiler açısından Selahattin Demirtaş.

İkinci olarak, otoriterleşmenin önünde demokratik engeller olan Sivil Toplum Kuruluşları ve demokratik direnişler açısından Osman Kavala.

Üçüncü olarak, “Şahsım Devleti” rejimine kategorik olarak karşı çıkan “Demokratik Cephe”nin doğal lideri CHP açısından Enis Berberoğlu.

***

Aslında Erdoğan/AKP iktidarı ile FETÖ/PDY’nin el ele gerçekleştirdikleri “Birinci Silivri Trajedisi” döneminde de böyle simge isimler vardı:

Zulmün kurbanları olarak pek çok kişi arasından hemen akla gelenler Kuddusi Okkır, Kâşif Kozinoğlu, Ali Tatar, Türkân Saylan, İlhan Selçuk gibi isimler.

Gazeteciler olarak başta Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız, Ergün Poyraz olmak üzere pek çok kişinin adları.

Üniversite hocaları ve yöneticileri arasında, başta Mehmet Haberal olmak üzere, Yücel Aşkın, Fatih Hilmioğlu, Ferit Bernay, Mustafa Yurtkuran, Erol Manisalı hemen akla gelen isimler.

Türk Silahlı Kuvvetleri açısından simge isimleri yazmak için bir kitap gerekir ama ben, İlker Başbuğ, Özden Örnek, Şener Eruygur, İbrahim Fırtına, Tuncer Kılınç, Ergin Saygun, Çetin Doğan, Hurşit Tolon, Dursun Çiçek gibi kişilerle yetineceğim.

***

17-25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmalarından ve 15 Temmuz 2016 askeri darbe kalkışmasından sonra, FETÖ/PDY ile Erdoğan/AKP iktidarının yolları ayrıldı ama politikacılar tarafından yargının bir sopa olarak kullanılması uygulaması devam etti:

Benim “İkinci Silivri Trajedisi” adını verdiğim bu ikinci dönem uygulamalarındaki haksızlık ve hukuksuzluklar o denli ayyuka çıktı ki Avrupa Birliği, AB ve Amerika Birleşik Devletleri, ABD bile Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş için devreye girdi.

Enis Berberoğlu olayı ise Anayasa Mahkemesi, AYM tarafından düzeltilmeye çalışıldı ve büyük zorluklarla, bu haksız ve hukuksuz uygulama, en azından şimdilik, engellendi.

***

Bu üç simge isim hakkındaki haksızlık ve hukuksuzluklarda hemen hemen aynı itirazlar dikkati çekiyor:

Her üç kişiyle ilgili davalarda da somut delillerden çok, sübjektif yargılar kullanılmış, delillerden sanığa değil, sanıktan yargılara ulaşılmıştır.

Her üç sanık için de ulusal veya uluslararası bir üst mahkeme kararı olmasına karşın, hak ihlalleri devam etmiştir.

Her üç sanığa da “Milli Güvenliğe tehdit”, “Terörizm”, “Darbe teşebbüsü” gibi dudak uçuklatan ağır “katalog suçlar” isnat edilmiştir.

Ayrıca, Berberoğlu’na isnat edilen suç, aynısının tıpkısıyla bir yıl önce Aydınlık gazetesi tarafından yapılan ve kimsenin kılını bile kıpırdatmadığı bir uygulamadır.

İsnat edilen bu suçun sorumlusunun Berberoğlu olduğu varsayımı da somut delillerden çok, soyut akıl yürütmelere dayalı çürük iddialardır.

Kavala’ya, yargılandığı davadan beraat ettikten sonra, tahliye edilmeden önce tutukluluğunun devamı için açılan yeni davada isnat edilen suçlar da hiçbir nesnel delile dayanmamaktadır.

Demirtaş’a isnat edilen suçlar ise bir bölümünden beraat ettiği, bir bölümü için ise somut delil olmayan varsayımsal suçlardır.

***

Şimdi bu üç kişiyi veya temsil ettikleri görüşleri sevmeyenler hatta düşman gibi görenler bana hiç saldırmasınlar ve kendilerine şu soruyu sorsunlar:

Ben adaleti, hukuk devletini ve demokrasiyi sadece kendim ve benim gibi düşünenler için mi istiyorum, yoksa herkes için, ülkemde adaletin, demokratik rejimin, Hukuk Devleti’nin egemen olması için mi?

Ben “Herkes için, her zaman, her yerde, adalet ve demokrasi” diyorum...

Ya siz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları