Enver Aysever

Hakikat!

01 Ekim 2020 Perşembe

Tüm gününü sadece birine avam tabirle “laf sokmak” için geçirenler, dünyanın hali üstüne ne söyleyebilir? Kişinin kendi kariyeri dışında kaygısı yoksa orada düşünce solar, etik sorunlar gündem olamaz. Kapitalizm böylesi denklem kurar, “Herkes kendi bacağından asılır” söylemi bunun ifadesidir, o kişi “dereyi geçene dek ayıya dayı” demeyi öğreti sanır, uygular da! Bunlar arasında geçiyor ömrümüz; ucuz kahramanlıklara soyunan, tezahürat almak için her yola girenler arasındayız.

Düşünme yetisi çok az kimsede gelişir, dil gerekir, yani kavramlar olmalıdır, sonra bunlar arasındaki ilintileri kurmak gerekir ve elbette karşıtlar arasında olandan, yeni fikirler bulacak beceriye sahip olmak lazımdır. Kalem kâğıtla haşir neşir olmak kadar, eylemcilik de ister “düşünür” olmak, salt kendi başına, karalar bağlayarak bir yere varılamaz, bana kalırsa bu türden ermişlik bencillik sayılır. Yaşam konforundan vazgeçmeyen birine saygı duymamız gerekmez. Belki bir şeyler öğreniriz, ancak adaletsizlik, haksızlık karşısında direnmek, kavga etmek gerekir.

***

Toplumlar genelgeçer kabuller üstünden ortaklık sağlar. “Düzen” denilen, esasen sorgusuz teslim olsun diye yığınlar, onlara yalandan sunulan cennetlerdir. Din, insanı isyan etmekten alıkoyar, milliyetçilik de avutur. İktidarlar açısından kullanışlı olma sebebi budur. Kant, “İnanç, insanlığın çocukluk hastalığıdır” derken haklıydı. Düşünmek tüm ölçülerden, değerlerden bağımsız gelişir. Aksi halde güdülür kişi. Adanmış aydın olmakla, sürüye katılan kimse arasında çok önemli fark vardır; bir kimse adanmak için “değer” sahibi olmalıdır; iyi, güzel türü kavramları, varoluş sebebini sorguladıktan sonra kendini bu tür bir yaşama adar. Bu yüzden ne dinci olur, ne şoven milliyetçi. Oysa inanan kişi sorgulamaz; gün gelir tarikat liderinin peşinden gelir, bazen siyasi liderin! İradesini devreden kişi tehlikelidir.

***

Bilgi, daha doğrusu veri bombardımanı altında ezilir insan. Bunlardan hangisi ne anlama gelir, hangi işe yarar bilemez. Ayıklamak gerekir. Hele dünya bunca karmaşık süreçteyken, bilgi bolluğundan öte, sağın türü yepyeni olgularla boğuşurken zihni ayık tutmak, abartılı kaygıya kapılmadan düşünmek, yön bulmak kolay değildir. Böyle hallerde otoriter liderler güçlenir. Güvenlikçi siyaset geniş alan bulur. Tarifi mümkün olmayan türlü düşman karşısında kişi kendini yalnız sayar, güçsüz bulur. Buna işsizlik eklenir mesela ya da tersi işini koruma türü güdüler, giderek haysiyetini yitirir insan.

Onuru aşınmış kişi, kendine acır, çoğu zaman saldırganlıkla bunun üstünü örter. Ancak en güzel yol, kendi gibi, yığınların da onurunun zedelenmiş olması onu korur. Eğer herkes aynı oranda korkuyorsa, aynı biçimde çaresiz sayıyorsa kendini, yığın birbirine benzediği için rahatlar. Dinci, şoven milliyetçi duygular bu durumlar için uygundur. Hem hakikati aramaktan kurtarır kişiyi hem de üzerinde uzlaşı sağlanan liderin mutlak otoritesiyle sorunlar çözülmüş olur! Biri onun adına karar alır, uygular. O da küçük dünyasında mesut yaşar.

***

Kendini aydın olarak sunan kimselerin bir kısmı bu temel güdülerden kurtulmuş değildir, hitabetleri olduğu için geniş kesimlerden alkış da alır. Bu popüler aydın figürler hepten yanlış söyler değildir, ancak özü gölgeler aslında. Geniş kesimlerin hoşuna gitmek, son kertede aydınlanma mücadelesinden sapmak demektir. Bazısı başını kuma gömer, kimi de alkışın esrimesine kapılır. Güçlü liderler bu kişileri sever. Uygun tonda itiraz ettikleri için, hakiki meselelerde itirazları yoktur. Her iktidar kendine uyumlu muhalefete muhtaçtır.

Bu çağda ölçü koymak, değer oluşturmak tam da bu yüzen güçtür. Örneğin Suriyeli düşmanlığı ırkçılıktır. Bunu söylediğiniz vakit koca toplum karşınıza dikilir. Çünkü sorunun temeli çoktan unutulmuştur. “Bu insanlar neden sığınmacı, göçmen olmuştur” sorusu cesaret ister. Soruyu soramayınca, “Arkadaş bunlar neden benim ülkemde doğuruyor, neden eğleniyor, def olsunlar” dersin. İktidar bundan hoşlanır örneğin. Irkçılık elini güçlendirir. Barış diyene saldırmak bu yüzden kolaydır.

***

Her “yazar”, eğer hakikaten bu işle meşgulse “göçmen”dir. Çünkü yurdu vicdanıdır. O vicdan düşünmeye başladığı an kanamaya başlar, ölene dek devam eder. Adaletsizlik, savaşlar, zalimlik tükenmeyeceğine göre, bu ağrı sürecektir. Zaman zaman hedefe oturması bundandır o kişinin. Sevilmez. Hatta “Biz seni böyle bilmezdik” diye hırpalanır. “Nasıl bilirdiniz mesela” diye soramazsınız. Sorsanız da yanıtı yoktur. Sadece sloganlarla konuşan, güncel sorunlara uçucu fikir söyleyenlere ne diyebilir ki?

Yine de vazgeçmez, geçemez, öyledir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları