Sığınmacı değil, yerleşmeci!..

09 Mayıs 2022 Pazartesi

Dışarıdan gelenler sığınmacı değildir, yerleşmecidir.

Suriyeli Araplar, Hatay’dan İstanbul’a kadar ülkenin her yerinde “yerleşiyorlar”. 

Her haktan ücretsiz yararlanıyorlar, işyeri açıyorlar, ev alıyorlar, vergi ödemiyorlar.

Ülke “Araplaştırılıyor”.

Bu durum iktidarın kasıtlı bir politikasıdır.

Arap nüfusunu artırmak, Arapçayı seçmeli dil yapıp topluma dayatmak bu politikanın gerekleridir.

Suriyeliler, Afganlar, Afrikalılar işyerleri için ucuz işgücü oluyorlar. Düşük ücretler, sigortasız, güvencesiz çalışanlar bu çağın köleleri.

Vatandaşlık verilenler iktidarın oy depoları oluyor.

Gelen genç erkekler de iktidarın gerektiğinde kullanacağı paramiliter güç. Her türlü şiddet eyleminde kullanacakları bir potansiyel silah.

İşte, ülkemizdeki 10 milyon yabancının gerçekçi tablosu.

Ülkenin demografik yapısı planlı olarak değiştiriliyor.

İktidara oy vermeyecek Kürtler yerine iktidar desteği olacak Araplar. 

Türkiye’de bu yanıyla da Cumhuriyet yerine Osmanlı sultanlığı yapılmaya çalışılıyor.

Bu iktidar onları bilerek getiriyor, asla göndermeyecektir.

AVRUPA KAPISI KAPATILIYOR

Osman Kavala için verilen karar, Avrupa kapısının bilerek kapatılmasıdır.

“Batı uygarlığı” yeniden “dinimizin kâfir düşmanı” oluyor.

Siyasal İslam, Türkiye’de “din devleti” kurmayı hedeflediği için “İslam Birliği” Batı ittifaklarının yerine geçiyor.

Gezi ile ilgili kararda 18 yıl hapis kararı verilip tutuklanan “insan hakları savunucuları” da yeni bir dönemeci işaret ediyor.

Bu yeni dönemeç; artık ne pahasına olursa olsun “iktidarın şiddet kullanacağı”na işaret ediyor.

Artık iktidarın emrindeki hukuk da yetersiz kalıyor.

Yeni bir seçimde “iktidarın elde tutulması” olası görülmüyor.

Hayat pahalılığı bu ülkenin insanları için zulüm düzeyine varmış.

İnsanlar günü nasıl geçireceğini bilemez olmuşlar.

Kiralar öyle artıyor ki insanların ev bulması olanaksız.

Çarşı pazar ateş almış yanıyor.

Alıcı çaresiz, satıcı umutsuz.

Bu durumun düzelme olasılığı hiç yok.

Saray iyice göze batar duruma gelmiş. 

Saray’ın saltanatı gerçeklerden kopmuş.

Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’nı bırakmış, parti başkanı olarak da çözüm bulamıyor. Tek yapabildiği “sabır” önermek.

Erdoğan’ı destekleyenler duraklamış, koptukça kopuyor.

Bu durumda iktidarı sürdürebilmenin yolu, “şiddete başvurmak” oluyor.

Şiddet; hukuk şiddetidir, polis şiddetidir, dış savaşı artırma şiddetidir. 

Şiddet; muhalefeti sindirme şiddetidir, toplumu susturma şiddetidir, insanları korkutma şiddetidir.

ŞİDDETİN SONU FELAKETTİR

Şiddetin sonu, her zaman felakettir.

Şiddet politikası bir yerde duramaz.

Giderek toplumda artan bir öfke yaratır.

Zulümler, haksızlıklar, baskılar bir yerde toplumsal patlamaya yol açar.

Bunu şiddetle bastırmaya kalkanlar, o şiddetin kendilerini de aştığını görür ama durduramazlar.

Zalim de bir yerde yarattığı zulmün kurbanı olur.

Durduramadığı zulüm onu yaratanı da kurban edecektir.

Topyekûn felaket işte budur.

SAĞDUYU KURTULUŞTUR

Bu durumdan çıkışın yolu, “toplumsal sağduyudur”.

Siyasal iktidar içindeki suskun aktörler durumu görerek gerçeklere dönüşe yardımcı olmalıdırlar. 

Onlar durumu görüp de suskun kalanlardır ama bu durum onları da kurtarmayacaktır.

Muhalefet daha enerjik bir “karşı çıkış” göstermelidir.

Doğru yoldan sapan hiçbir şey tepkisiz kalmamalıdır.

Muhalif tepki bütün kaynaklar seferber edilerek yaygın bir karşı koymaya dönüşmelidir.

Yanlış güç ancak doğru bir güçle durdurulabilir.

Yanlış güçle uzlaşamazsınız.

Uzlaşma aramak teslimiyettir.

Güçlü karşı koyuş toplumsal sağduyuya dayanır.

Toplumsal sağduyu her zaman haklının yanındadır.

Halkın haklı öfkesi toplumsal sağduyunun enerjisidir.

Şiddete sürüklenmeye alet olmadan karşı çıkış örgütlenmelidir.

Örgütlenen sağduyu felakete gidişi durduracaktır.

Hepimizin görevi de budur...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları