Temelde kültür olmayınca…

08 Haziran 2015 Pazartesi

Demokrasi de olamaz, bilim de olamaz, sanat da olamaz. Temeldeki kültür ne ise, üstyapı kurumları da ona göre biçimlenir. Temeldeki kültürünüz, genelde “geleneksel-yöresel-dinsel” özellikte bir kültürse, modern evler yapmanız, lüks arabalar kullanmanız, en yeni cep telefonlarını kullanmanız sizi “Aydınlanma kültürü sahibi” yapmaz.
“Aydınlanma kültürü”; yetkin birey yetiştirmeye dayanır. Bu birey, akılcı düşünür, duygularını tanır, yönetir, yaşamının ve davranışlarının sorumluluğunu alır. Bu “yetkin birey” sorunlarını kendisi çözebilir, yaşamını üreticiliği ile, yaratıcılığı ile sürdürür. Toplum içinde de öteki bireylerle “eşit üreticilik-yaratıcılık” ekseninde buluşur, birleşir. Ortak çalışmalar yapabilir. Kimseye yaslanmaz, kimseyi de taşımaz.
Toplum çoğunluğu böyle bireylerden oluştuğu zaman, demokrasi de bu çoğunluğun kararları ile kendini yönetecek olanları seçebilir. Seçimleri ilkelere dayanır, ortak çıkarları gözetir, ulusun geleceğine yönelik programları geliştirir.
Böyle bir toplumda, yalanla, hile ile, kandırmayla, korkutmayla, oy toplamak olanağı olamaz.
Böyle bir toplumda, hukuk güçlünün emrinde değildir, adaletin hizmetindedir.
Böyle bir toplumda, kurumlar kendi kişiliklerine sahiptirler, yetkilinin önünde biat etmezler.
Böyle bir toplumda her yurttaş, ortak yaşama bilincinin sorumluluğuna sahiptir. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyen eyyamcı dünya görüşünü reddeder. Tersine, toplumdaki haksızlıkları kabul etmez, toplumsal protesto hakkını kullanır.
Ya bilim, ya sanat?

***

Aydınlanma kültürüne dayanmayan bilim, teknik uğraşlar olmaktan öteye gidemez. Sosyal sorumluluk bilincinden yoksun bilim insanı sadece bir teknisyendir. Aydın olamamış bir teknisyen olur.
Hukukçu, yasa maddelerini öğrenir, uygulamasına bakar, adalet kavramına sahip çıkamaz.
Tıp doktoru, hastasına bakar, iyileştirmeye çalışır ama toplumsal hastalık kaynaklarına ilgi duymaz. İnsan odaklı değil, hastalık odaklı bir teknisyen olur.
Mühendis, sadece statik hesaplarıyla uğraşır, elektrik donanımına bakar, bilgisayarı kullanır, ne amaçla bunları yaptığını düşünmez, kime hizmet ettiğiyle ilgilenmez. Alanının teknisyenidir.
Üniversite akademisyeni, unvanını ve kürsüsünü korumakla uğraşır. Yaptığı her şey bu hedeflere odaklıdır. Toplumu aydınlatma görevini ne bilir ne hatırlar. Oysa biliminin felsefesiyle ilgilenmek onun asıl görevidir ve toplumsal sorumluluğu onu kürsüsünde bilimle var edecektir. Ama o, alanının teknisyeni olmakla durumunu idare eder.
Aydınlanma kültürüne dayanmayan sanat da iyi müzisyen, iyi ressam, iyi tiyatrocu yetiştirebilir ama bu alan sonunda eğlence dünyasına yenik düşmeye mahkûmdur. Gerçek sanatçılar, işte bu kültüre sahip olarak sanatı asıl felsefesiyle bilen, öyle icra eden sanatçılardır.

***

Bir toplum otoriter rejime kayıyorsa, yönetenler yönetim biçimi olarak diktayı kullanmaya başlıyorlarsa, onların karşısına çıkacak olan “Aydınlanma kültürü”nün yılmaz temsilcileridir.
Türkiye’de bu temsilciler, Atatürk Cumhuriyeti’ni 2015’li yıllarda yeniden “Aydınlanma kültürü” eksenine taşıyacak olan bilinçli vatan evlatlarıdır.
Bugün, 8 Haziran 2015, Pazartesi.
Bugünden iş başına…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları