Biz öncü kadınları severiz, bayım

28 Mayıs 2022 Cumartesi

Belediye konservatuvarından yeni mezun olmuştu. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda Nâzım’ın “Kafatası” oyunu oynanacaktı. Muhsin Ertuğrul, oyunda bir de şiir okunmasını istedi. Aklında Semiha vardı. Nâzım’a da “Onu çalıştırırsın” dedi. İşte büyük şair ile, o yılların operetlerinin, “Deli Dolu”nun, “Lüküs Hayat”ın primadonnası ile tutkuyla özdeşleşen yakınlığı böyle doğdu. Daha sonra, “Özsoy” operasında büyük başarı elde edince Berlin kapısı açıldı. Memleketten Almanya’daki radyo konserleri ilgiyle takip edildi. Devlet Konservatuvarı kurulur kurulmaz, katkıda bulunmak için yurda döndü. Nâzım, Çankırı cezaevindeydi. Semiha’nın Nâzım’ı cezaevinde ziyaret sonrasında “Tosca” oynanmasını aklına koydu. Çeviriyi Nâzım’ın yapmasını istiyordu. Ortalık karıştı. Nasıl olurdu da cezaevindeki “azılı bir komünist” Tosca’yı çevirirdi? Semiha yılmadı. Nâzım’ın dayısı, Atatürk’ün silah arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’a kadar gitti. İstediği oldu. Ama bu, onun kariyerinin önüne hep bir bariyer olarak konuldu. Ondan sonra sanatsal anlamda da sürekli engellerle karşılaştı, bir dönem polis takibinden nefes alamadı. Yılmadı. Çünkü o, Türkiye’nin ilk opera sanatçısı Semiha Berksoy’du. 

***

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Berlin’de dünyaya geldi. Babası Almanya’da askeri ataşeydi. Cumhuriyetin kurulmasının ardından Türkiye’ye taşındılar. Sorbonne’da arkeoloji okudu. Üniversitede en büyük tutkusu eskrimdi. 1936 yılı gelip çattığında Berlin Yaz Olimpiyatları’na katılabilecek kadın sporcu arandı. Atatürk’ün aklına yakın arkadaşının kızı Halet geldi. Halet akıllıydı, çevikti. Büyük bir gururla Atatürk’ün teklifini kabul etti. Olimpiyatlara katılan ilk kadın sporcumuz oldu. Hitler, 1933’te seçilmiş, iktidar alanını genişletmek için olabildiğince faşist yöntemlerle önce kendi ülkesinde etkin olmanın yollarını aramaya başlamıştı. 1936 Yaz Olimpiyatları, Nazi diktatörlüğünün ırkçı ve savaşçı karakterini gizleyen bir reklam aracına dönüşmüştü. Halet’e mihmandarı aracılığıyla Hitler’in görüşme talebi geldi. Bu görüşmeyi reddetti. O, gencecik yaşında artık önemli bir tarihin parçasıydı. Çünkü o, kendine biçilen mirası yemeyi reddederek ülkenin ilk kadın arkeoloğu olan Halet Çambel’di.

***

1882 yılında İstanbul’da doğdu. Kız Muallim Mektebi’ni bitirdi. Kızların eğitiminin çok önemli olduğu düşüncesiyle çalıştı, çabaladı. Şam, Kudüs ve Beyrut’ta kız okullarının kurulması için kolları sıvadı. Çeşitli mitinglerde Muallimler Cemiyeti Başkanı olarak yer aldı. 1929’daki Sultanahmet Meydanı mitinginde de konuşmacıydı. Kurtuluş Savaşı’na Şehit Aileleri Yardım Cemiyeti Başkanı olarak katkıda bulundu. Müdürlüğünü yaptığı Fevziye Okulu’nun depolarını Anadolu’ya mühimmat göndermek amacıyla depoya dönüştürdü. Yakalansa asılacaktı. Eğilmedi. Cumhuriyetin ilanından sonra kadınların eğitimi ile ilgili mücadelesine devam etti. O, ilk kadın vekillerimizden Nakiye Elgün’dü.

***

Son günlerde arka arkaya konserler iptal ediliyor. Kiminin giyimine karışılıyor, kiminin diline, kiminin söylemine... Dayatmaya çalıştığınız sansür, şimdi de “ahlak” sosuna bulanıyor. Oysa perde gerisindeki sorun büyük: Kadını eve kapatan, perde aralarına saklayan, eğitimsiz, cahil bırakmaya çalışan, IŞİD kafasının itibar görebilecek bir mevzide yer alması. Uluorta gülmenin ayıp sayıldığı, yalnızca anne olanın takdir edildiği, evde oturmanın dayatıldığı, bedeninin utanılacak bir nesne olduğu bir coğrafyada soluk almaya çalışıyoruz. Ama unutmayın bayım, arkamızda dev kadınlar var bizim. Gücümüzü Halide Edib’lerden, Nezihe Muhiddin’lerden, Fatma Aliye’lerden ve sayısız kadından alıyoruz. Yeri geldiğinde kâbusunuz da oluruz! Bu dünyada söylenecek sözümüz, büyük yazarlardan, düşünürlerden ve coğrafyamızın mücadeleci kadınlarından aldığımız direncimiz var!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları