Çağdaş devletin önkoşulu...

13 Ağustos 2022 Cumartesi

Yıllar yıllar önceydi. Çocuk denecek yaştaydım. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nu ziyarete gitmiştik. Hıfzı Veldet, Şükran Kurdakul’a dönüp “Biz belli bir yaşa geldik; bu ülkenin demokratikleşme bayrağını siz gençler taşıyacaksınız!” demişti. Şükran Kurdakul, altmışını çoktan geçmişti. Evden dışarı adımımızı attığımızda gülmekten boğulacak gibi olmuştuk. Ancak çok uzun yıllar geçtikten sonra Hıfzı Veldet’in haklı olduğunu anladım. O yıllarda Şükran Kurdakul, Pen Yazarlar Derneği’nin başkanlığını güçlü bir eylemlilikle birleştiriyor, darbeyle alaşağı edilen yazar örgütlenmesini yeniden ayağa kaldırıyordu. Bana o günden gençliğin yaşla değil duygu durumuyla, toparlayıcılıkla, örgütlülükle bağlantılı olduğu gerçeği kaldı.

*

Sanat, birileri için başdönmesi, yeniyetmelik, çılgınlıklarla dopdolu aşklar, doludizgin tutkularla dolu yılları çağrıştırır. Nitekim sanat, yeri geldiğinde yıkıcı, yol açıcıdır; içten gelen coşkuyla duyguları en yakıcı biçimiyle ortaya koyduğu için kıvamını “gençlik”ten alır. Ama yazmakla yahut üretmekle yaşın doğru orantılı olduğunu söylemek zordur. İlhan Berk sekseninde “genç şiir” arayışındaydı. Önemli olan eserin özüdür, nasıl olduğudur. Aynı yaklaşım sanat alımlayıcısı için de geçerlidir. Bir kitabı yalnızca gençler ya da ileri yaştakiler okumalıdır, diye bir kural yoktur. Müzik, ruhuna değdiği anda canlandırır, başkalaştırır, heyecanlandırır. Zaten Baudelaire Usta’nın dediği gibi “Müzik gökyüzünü oyar”. Hatta bazen binlerce kişinin ortak sesi, nefesi oluverir.   

*

Toplumları yönetenlerin yaşları ne olursa olsun, kıvamlarını “genç düşünce”den almaları elzemdir. Bu sayede bariyerler aşılır, çağdaş dünyaya uyum sağlanır, toplumların ihtiyacı olan “düşünsel ve ekonomik reformlar” yapılır. Kitleler coşkuyla harmanlanır. Süreç içinde “genç olma”nın heyecanını kaybeden liderler tarihin mezarlığına gömülür. Hepsinin fotoğrafları kitapların arasından bakar bize. Hele hele bir siyasetçi, gençlikte yapılanları, toylukla değerlendirmeye, onlara parmak sallamaya, hele hele onları yaftalamaya başlamışsa işin rengi bir anda değişir. Nitekim bu karşıtlığın bedelini ödemiş ülkeler vardır. Bizim gibi... binlerce gencecik evladını toprak altına ve hapisanelere gömmüş bir toplum, bir süre sonra uçurumun kıyısına gelir.

*

Ateşin ve şiirin tanrısı Apollon ile doğa tanrısı Pan arasında bir müzik yarışması düzenlenir. Kral Midas da yargıç olarak atanır. Ancak Midas, oyunu kaval çalan Pan’dan yana kullanır. Apollon ise Midas’a sinirlenip onu eşek kulaklı yapar. Mitoloji bu ya... Midas halkından eşek kulaklarını gizlemek için türlü yollara başvurur ama berberinden saklayamaz. Bu büyük sırrı taşıyamayan berber en sonunda, Midas’ın eşek kulaklı olduğunu bir kuyuya haykırır. Böylece kısa zamanda halk Midas’ın eşek kulaklı olduğunu anlayıverir. Binlerce yıl öncesinden bize kalan ders, müzik zevkinin, dinlencesinin, eğlencesinin arasına girilmeyeceğidir.

*

Bir arkadaşım vardı: Zafer Ekin Karabay. İlk kitabı “Şubatta Saklambaç”la ödül üstüne ödül almıştı. Hukuk fakültesinde asistandı. Çok erken ayrıldı bu dünyadan. Geriye 95/96 öğrenci hareketine adadığı “Trafik” şiiri kaldı: “Kentin baskısı kaldı bize/ ve ışıklarıyla trafiğin ya da kazası / oysa biz hep bir düş kazasında/ yitirdik arkadaşlarımızı/ karşıdan karşıya geçerken/ eli bırakılan çocuklardık/ o insan kalabalığındaki/ son gülümsemesiydi annemizin/ sonra hangi tarafa geçsek / karşıda kaldık!” Eli bırakılan çocuğun, yalnızlık, itilmişlik ve yenilgi duygusunu vermek her babayiğidin harcı değildir. Zafer’in yazdıklarında şövalye figürü, duygusu, aşkı filan yoktur. Tam tersine kuşağımızın bir mazlumudur o. Mazlumluk ise yitiklikten gelir.

*

İşte böyle alacalı bir atmosferde gençler... “Karşıdan karşıya geçerken/ eli bırakılan çocuklar” oluyor. Yasak denildikçe yetimliklerine yetimlik ekleniyor. Oysa insanların huzurla ve güven içinde eğlenebilmesini sağlamak çağdaş devlet olmanın önkoşuludur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları