Hep aynı…

20 Kasım 2021 Cumartesi

Sait Faik’in romanı “Medar-ı Maişet Motoru”, “Yeni Mecmua” dergisinde tefrika olarak yayımlanır. Sonrasında da yazar, annesinin verdiği parayla bastırır kitabını. Roman, henüz dağıtıma çıkmamışken Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılıverilir. Sait Faik, dostu Sabahattin Eyüboğlu’na şöyle yakınır: 

Hayatı toz pembe görüyordum ki mahkemeye verildim. Üç beş kuruş kazanalım derken üstüne bir de mahkeme masrafı ödedim. Üzüntüsü de caba. Romanda, kahramanlarım rahat etmek için hapse giriyorlardı. Bütün sebep bu!”   

Aradan zaman geçer. Sait Faik, yeni bir öykü kaleme alır: “Kestaneci Dostum” 

Kestane pişiren çocuğun mangalına tekme atılır öykünün bir yerinde. Çok geçmeden Sait Faik, yine karakoldan çağırılır:  

Kim attı tekmeyi?

O zaman çocuğu bul! Okusun da adam olsun. Kestanecilik etmesin!” 

“İyi de öykü kişisi o… Nereden bulayım?

***

İstanbul Erkek Lisesi’nden gencecik bir delikanlıyı tutuklarlar. Suçu Nâzım’ın şiirlerini defterine yazmaktır. Genç öğrenci Rıfat Ilgaz’la aynı koğuşa düşer. Bir gece geç saatlerde hapishanedeki herkesi uyandırıp bahçeye çıkarırlar. “Ne oldu?” demeye kalmadan kocaman bir zincir çıkar ortaya. Üstünde de sağlı sollu kelepçeler… Lise öğrencisi, Rıfat Ilgaz’la karşılıklı kelepçelenir bu defa. Ancak bu vahşete gözler kör, kulaklar sağırdır.

 Büyük usta o kapkara geceyi şöyle yazar: 

Bugün de vaktinde çıktı gazeteler / Geçti ilk sayfalara Beşiktaş cinayeti / Ismarlama yazıları üstad kalemlerin / Taksim’deki ziyaretten resimler / Çeyrek saat uzaktasın çok değil / O meşhur Babıâli’den / Tek satır yok sayfalarda / Bu zincirleme tutsaklık üstüne.” 

***

6-7 Eylül utanç olaylarından bir süre sonradır. Yusuf Ziya Ortaç, “Akbaba Dergisi”nde Aziz Nesin’i ziyarete gider. Ama kapı duvar! Ertesi gün gelir. Yine aynı. Nesin yok yerinde. 

Sonra öğrenir ki o günlerin faturası Aziz Nesin’e çıkarılmış. Atmışlar cezaevine. 

Aziz Nesin de Yusuf Ziya Ortaç’a şöyle yazar demir parmaklıklar ardından:

İçimdeki cehennemi her yere taşıyorum. Her şeyim var, yalnız huzurum yok! İnanınız, bazen gerçekten ölümü özlüyorum. Niçin biliyor musunuz? Dinleneceğim diye… Ama bu dinlenmeden haberim olmayacak ki?” 

***

Dün, sosyal medyada, “Dolar on lira olacak!” diye yazanlar yargılanır. Aralarında gazeteci Sedef Kabaş ve ekonomist Mustafa Sönmez de vardır. Duruşma ertelenir. Ancak onlar yargılanırken dolar on bir lira olmuştur. 

***

Bu ülkenin aydınlarına çileli hayatı dayatmamızın ardında ne var? Nedeni çok basit! Bu çatışma bizden daha geri ülkelerde yaşanmaz. Çünkü onların aydınları yok denecek kadar azdır. Genellikle de ülkelerini terk etme yolunu tutmuşlardır. Bizde ise aydın düşmanlığı siyasal bir gelenek halini almıştır. 

Osmanlı’da aydınlar, sürekli olarak, makalelerinde, “hürriyet, müsavat, mübareze” sözcüklerini kullanır. 

Şimdi ise aydınlar başka sözcükler kullanır yazılarda: “Özgürlük, eşitlik, mücadele…”  

Anlam aynı anlam! Dert aynı dert!  

***

Yıllar evvel şair Mehmed Kemal, kendi dönemini anlattığı kitabına “Acılı Kuşak” adını koymuştu. 

Ne değişti? 

Şimdi o meşhur şarkıyı düşünmeden edemiyor insan: 

“Hep aynı dertler hep aynı/ hep aynı sözler hep aynı/ hep aynı sıkıntı sarar/ hep aynı…” 

İyi de… bıktık arkadaş! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları