Hüzünlü bir yeni yıl yazısı

31 Aralık 2022 Cumartesi

Bireysel ve toplumsal acılarımızın kanayan bir yaraya dönüştüğü dönemeçlerde insan ruhu ister istemez bağlı olduğu sıkıntılardan uzaklaşmak için hamleler yapar. Çözümsüz zamanlarda sıkıntılardan uzaklaşmanın ara formülleri vardır: Bin yıllardır şenlikler, kutlamalar insanlığı umudun eşsiz yanına çeker. Öte yandan derin bir yoksulluğun kıskıvrak herkesi yakaladığı bir atmosferde, Kibritçi Kız masalının gerçeğe dönüştüğü bir yerde, sığınacağımız tek şey yine aklımız ve bilincimizdir. Zaten masalda da Kibritçi Kız, yılbaşında ısınmak için eldeki son kibritleri yakar. O sırada sıcacık evlerinde insanlar mutlulukla sofradaki hindiyi mideye indirmektedir. Sabah olunca küçük kızın ölmüş bedenini bulanlar, yüzündeki güzel düşlerle bezenmiş gülümseyişi anlamaz. Kaldı ki masallar isyan etmek için değil, şükretmek için vardır. Kimse sınıf çatışmasının yoksulu ne hale getirdiğini görmek istemez!

*

Bugünün huzursuzluğundan kaçmak adına eskiye sığınmak küçük hazlar verir. Gelecekten, hatta şimdiden korkmak daha masum dönemlere yönlendirir bizi. Geriye tutunulacak tek dal, “bir zamanlar” deyişi kalır. Smokinli, purolu adamların süzdüğü pırıltılı, görkemli, ince cigaralı kadınlar, imkânsız tesadüfler, güzel müziklerle bezeli danslar, büyük aşklar, ille de mutlu sonlar iyileştiricidir. Bu nedenle geçmiş her türlü acıya, hüzne, savaşa, yıkıma, ölüme rağmen soylu olarak hatırlanmak istenir. Yaşanmışlık deneyim kazandırır kişiye. Öyle ya, kriz anlarında nasıl duracağımızı, ne yapacağımızı biliriz. Üstelik geçmiş tekinsiz değildir. Tam tersine korunaklıdır. İyi bildiğiniz bir yol, her gün uyandığınız oda kadar ferahtır. Anılar size gülümsetecek imkân sunar. 

*

Buna karşın yanı başımızda olanlardan söz etmek çoğu zaman sıkıntılı hatta tehlikelidir. Bu nedenle kültür sanat yaşantımızda da genel olarak temel noktanın genel çoğunluk için işsizlik ve parasızlıktan geçtiğini söylemek yine acı gerçekliğin kapısını açar. Geçtiğimiz yıl hem üreten hem de alımlayıcı için tiyatroda, sinemada, edebiyatta, müzikte üreten herkesin ekonomi duvarına çarptığını söyleyebiliriz. Tiyatrolar büyük yapımlardan az kişilik dekoru masrafsız işlere yöneldi. Salonsuzluk ya da artan salon kiraları herkesi dümdüz etti. Yayın dünyası artan kâğıt masrafı nedeniyle çaresiz kaldı. Çok kitabın çıkışı bir sonraki yıla ertelendi. Okur, artan fiyatlar nedeniyle kitaplara ulaşmada sıkıntı yaşadı. Salgın sonrasında geniş kitlelerle buluşmak isteyen müzisyenler konser yasaklarıyla karşılaştı. Hatta popüler isimler bir anda linç mekanizmasının ne menem bir şey olduğunu tattı. Onlara gösterilen bu tavır, kimsenin güvende olamayacağına dair önemli bir tehditli göndermeydi. Hepimiz bu açık hava mezarlığında hüzünle bir yıl geçirdik. Çok ölüm geldi kapımızı çaldı. Son bir yılda gencecik isimleri toprağa verdik. Salih Bolat, Civan Canova, Osman Wöber, İsmail İncekara, Cüneyt Arkın, Sarper Özsan, Fatma Girik’le başlayan aramızdan ayrılanlar listesinin uzunluğu bizi şaşırtmaya devam etti. Sözün özü, iyi bir yıl yaşamadık. 

*

Her şeye rağmen yeninin başlangıcına ilgi duyarız. “Yeni” cazip gibi görünse de belirsiz atmosferlerde sıkıntı vericidir de. Hele bizim gibi siyaset mekanizmasının insanı hunharca ezdiği bir iklimde yeni için karamsarlık duymak kolaydır. İşte böyle umutsuz zamanlarda sanatın iyileştiriciliğine sığınmaktan başka yol yoktur. Çünkü sanat yaşadığımız dünyada kim ne derse desin, son derece politiktir. Hatta şu günlerde umudu taşımak bile politik bir bilinçten geçmektedir.

*

Ahmet Arif’in, “Dayan kitap ile/ Dayan iş ile/ Tırnak ile, diş ile/Dayan rüsva etme beni” dizelerini kalbimizde taşıyarak her şeye rağmen akıldan, bilimden ve sanattan uzaklaşmayacağımız bir yıl diliyorum.   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları