Öyle bir Ahmet Say ki...

14 Mayıs 2022 Cumartesi

Cahit Sıtkı Tarancı’nın zaman zaman mırıldandığım dizeleridir: “Bilmem ki hatıralar / Ne istersiniz benden / Gelir gelmez sonbahar?” Oysa çiçekler ağaçta, yaz kapıda... Ahmet Say’ın kaybı, siyasi iklim ve Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza tökezletiyor bizi. Yine de Ahmet Say ve kuşağının bize emanet ettiği değerlerle umudu köreltmemeye çalışıyoruz. 

***

Kimileri için 80’ler daha dün gibi. Bugünden bakınca yıldızlar kadar uzak. Yıllar geçtikçe mekânlar da ölüyor. Bir zamanlar adı Ahmet Say’la özdeşleşen ABC Kitabevi gibi. Ahmet Amca’nın, ABC kitabevini başkentin kültür sanat merkezine dönüştürdüğü yıllar 1988-89 olmalı. Kitabevinde her perşembe edebiyat sohbetleri gerçekleşirdi. Haftalık sohbetler için babam Behçet Aysan ve Ahmet Erhan’la paslaşır, zaman zaman birbirlerine öneriler sunarlardı. Yıllar geçtikten sonra görüyorum ki Türkiye Yazıları dergisinde Cemal Süreya, Demir Özlü ve edebiyatımızın köşetaşı pek çok isimle çıktığı yolculuğa, bu defa da kitabevi yoluyla çıkmak istemişti. Yenilikçi, dönüşümcü, dahası devrimci bir ruha sahip olduğundan her zamanki gibi, “yapılmayanı yapmak” niyetiyle kolları sıvamıştı. 

***

Sözünü ettiğim yıllarda, üç dost, Ankara’daki kentsel ve kültürel daralmaya karşı nefes almaya çalışıyordu. Kimi günler, onların İlkadım Sokak’taki evinde toplanırdık. Küçücük çocuktum. Konuşmalara kulak misafiri olmaya çalışırdım. Fazıl, Almanya’daydı o sıralar. Ahmet Amca, Fazıl’ı fotoğraflarıyla anlatırdı bana. -Bu bile aralarında nasıl büyük bir aşk olduğunun göstergesidir.- Bir süre sonra da uykuya yenik düşerdim. Gözümün önünden gitmeyen resimlerden biri, soğuk bir kış günü, Cemal Süreya’nın ölüm haberinin geldiği andır. Cenaze için birlikte İstanbul’a gidişleri kalmış aklımda. ABC Kitabevi kapandıktan sonra, Ahmet Amca bu defa kendini yazar örgütlenmesine adadı. Gerçekten de 1980 bozgunu sonrasında tabelaya dönüşmüş kimi yazar örgütlerine taş çıkartan bir yapılanmaydı. Hatta bu süreç bir süre sonra İstanbul merkezli yazar örgütlerini de etkiledi, onların toparlanmasına yol açtı.

***

90’lı yılların ikinci yarısından itibaren müzik çalışmalarına yeniden döndü. Edebiyattan uzaklaşmasındaki temel etki, Sivas kıyımı ile Edebiyatçılar Derneği’nde başlattığı mücadeleci ruhun eksik kalması mıydı bilmiyorum ama o zamana kadar yayımladığı edebiyat eserleriyle, “Kocakurt”tla, “Güneşin Savrulduğu Yerden”le, “İpek Halıya Ters Binen Kedi”yle özgün ve yenilikçi olanın peşine düşerek görevini yerine getirmişti. Keşke yazın alanında çalışmalarını sürdürseydi. Ahmet Say, biraz da yazdıklarına benzerdi. Mizah yeteneği uçsuz bucaksız, ironisi bol, eğlentisiyle dolup taşan bir gerilimi sunardı hep. Kitaplarında da müzikal bir izlek vardı. Belki de elinde teyp çok sayıda derlemeye, müzik araştırmasına imza attığından... “Güneşin Savrulduğu Yerden”deki, İlhan Baran’a adanan “Dinleyelim Dağ Başında Figanı” buna örnektir. 

***

Sonraki dönemde anılar derlemesi olan “Ağaçlar Çiçeklerdeydi” ile çıktı okurun karşısına. Kitap yeni yayımlandığı sıralar bir öğleden sonra rakısında onun Almanya dönemini uzun uzun konuşmuştuk. Adorno’nun seminerlerine katıldığı yılları, sosyalistlerin yeraltı örgütlenmesini, faşizmin baskısını... “İnsanoğlu İnsanlar”ı ulaştırmak için aradığında “Etrafımızda o kadar çok hayvanoğlu hayvan var ki, onlardan sıyrılıp insanoğlu insanları yazdım. Her biri adam gibi adamdı” demişti. “İnsanoğlu İnsanlar”da yazmış olduğu porteler, Nâzım Hikmet’le, büyük şairin ona memleketinde mücadele etmesi öğüdüyle başlıyor; Halit Çelenk’ten Ruhi Su’ya, Yaşar Kemal’den Behçet Aysan’dan Metin Altıok’a kadar kırk altı isme bakışı yer alıyordu. Bugün Ahmet Say da “insanoğlu insanlar”ın bir parçası. Onuruyla, erdemiyle, savaşımıyla...

*** 

Bir insanın vefatı doğa kanunu şüphesiz. Ahmet Say gibi çok büyük bir birikimin taşıyıcısının toprak altına gitmesi ise can yakıcı. Ölümün soğukluğunu kabullenemeyişimizin ardında işte bu olgu yatıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları