Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bu enkazı kim kaldıracak?

12 Mart 2020 Perşembe

İki enkaz var. Biri kapitalist uygarlıkla ilgili, öbürü de AKP Türkiyesi’yle. Gelin küçük enkaz üzerinde duralım. Öbürünü kaldırmak bizi aşıyor; uluslararası bir çaba gerekir.

Ne isteseler olmuyor

AKP Türkiyesi’ni yönetenler ne isteseler olmuyor. Suskun bir ülke, kültürel egemenlik arzu ettiler. Olmadı! Çünkü Türkiye karmaşık bir kapitalist toplum. Bu toplum, karmaşıklığı, “kâr makinesinin” işleyişini anlamadan, zorlayarak yönetilemez. Yönetilemiyor da. AKP’nin toplumsal desteği normal koşullarda seçimleri kazanamayacak kadar geriledi. “Haziran seçimlerinden” bu yana her seçim, halkoylaması şaibeli!

Kâr makinesinin”, genel olarak sermayenin birikim gereksinimlerini, bunların uluslararası mali sermayeyle bağlantılarını yok sayarak, siyasal İslam’ın egemen sınıfının gereksinimlerine göre faizlerle, verilerle oynamak, işçi sınıfını baskı altına almak ekonomiyi işletmeye yetmiyor; aksine sert bir “kırılmaya” götürüyor. 

Dış politika da AKP liderliği için büyük bir düş kırıklığı. “Sıfır sorun” fantezisi gerçekte Suriye fiyaskosuna, çok sayıda “şehide”, Rusya’nın canı istediği zaman “küçük düşürebileceği” bir ülke olmaya açıldı; Türkiye’yi Suriye’de İran’la savaşın eşiğine getirdi. AKP ülkeyi Avrupa Birliği’ne üye yapacaktı, şimdi AB’ye kendi yarattığı göçmen dalgasıyla şantaj yapıyor. Geçen hafta Rusya’da kapıda bekletildi, bu hafta da AB toplantısından kapıyı vurarak, gazetecilerle yüzleşmekten kaçarak çıkıldı. ABD, Patriot alamayacaksınız dedi.

AKP Türkiyesi Doğu Akdeniz’de, Mısır, İsrail, Yunanistan (AB) gibi çokuluslu bir koalisyonla ve her an bir askeri çatışma olasılığıyla karşı karşıya, Libya’da, İhvancı saplantılardan dolayı, liderlik etmeyi hayal ettiği Arap dünyasının en güçlü ülkelerinden oluşan, Fransa’nın da desteklediği bir cepheyle umutsuz bir çatışmaya girdi.

Olmadıkça zorluyor…

Olmadıkça da AKP liderliği hem toplumsal dokuyu hem de insan aklını zorluyor. Kültürel egemenlik peşinde ülkenin eğitim sistemi yangın yerine döndü. Susturma çabaları, sonuçsuz kaldıkça histeri krizlerine yola açıyor: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde düzenlenen barışçıl kutlamaya bile “maksimum önyargı, aşırı şiddetle” saldırılıyor. Yazarlar, gazeteciler, eleştirel entelijansiya, keyfiyete dönüşmüş bir “hukuk” içinde, uydurma yargılamalarla hapishanelere dolduruluyor. Demirtaş ve Kavala’nın başına gelenler Aziz Nesin’in en başarılı öykülerine taş çıkarıyor. 

Bu sırada AKP’de temsil edilen siyasal İslamın entelijansiyasının, bu fiyaskoların acısına katlanmak için ürettikleri fanteziler giderek meczupların sanrılarına benzemeye başladı. 

Örneğin, adam bu enkazın üzerinde oturmuş, ciddi ciddi “İslamın ve insanlığın kaderinin” AKP’nin iktidarda kalmasına bağlı olduğunu anlatıyor. Bu megaloman fantezi, kadın düşmanlığı ve homofobiyle birleşerek şizofren-paranoya semptomlar sergiliyor: Birileri(!!) “İstanbul Sözleşmesi’yle İstanbul’un fethinin intikamını almak istiyorlar!”mış.

Bu kesimde paranoya, epidemi düzeyinde. Bir başkası covid-19’un “insan ırkını sınırlandırmaya”, “seçkin bir ırk oluşturma”ya, yeryüzünün kaynaklarını bu “seçilmişler”e vermeye ilişkin planların bir parçası olduğuna inanıyor. Kimileri de olası bir covid-19 aşısından daha şimdiden korkmaya başlamış: “Belki içine kısırlaştırıcı bir şeyler katacaklardır.” 

Ne yazık ki, “bu hezeyanlar, realiteyle bağ kuramayan, her yenilgide kendi fantezi dünyasına sığınmaya çalışan hastalıklı zihinlerin ürünü” deyip geçemiyoruz. Bu zihinler hem halkın bir kesimini (siyasal İslamın tabanını) hem politika üretenlerin (siyasal İslamın temsilcilerini) etkiliyorlar. Bu enkazın salgıladığı toksik gazları bu zihinlerin üretiyor!

Acilen “Bu enkazı kim kaldıracak” sorusunun cevabını bulmak gerekiyor. AKP türevi partilerin bu iş için tamamen uygunsuz olduğu besbellidir. CHP hâlâ bunun ayırdında değilse onu da bu uygunsuzlar listesine eklemek gerekir. Geride ne kalıyor? Belki de, 1970’lerin antifaşist pratiklerine, ÖDP’nin ve Haziran Hareketi’nin kuruluş deneylerine dönüp “Yeni bir seçenek yaratılabilir mi?” diye sormak gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Böyle devam etmez! 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları