Dincilerin kadın korkusu

01 Aralık 2022 Perşembe

Dinci İran rejiminin ahlak polisi, 16 Eylül günü genç bir Kürt kadını, türbanı “uygun” biçimde takmadığı için darp ederek öldürdü. Kürt ve İranlı kadınlar, dinci rejimin ataerkil baskısına karşı, “artık yeter” diyerek sokaklara döküldüler. İsyan o günden bu yana, rejimin ağır baskısına (400+ kişi öldü, tutuklu kadınlara tecavüz ediliyor) teslim olmadı, tüm kentlere yayıldı, işçi sınıfının, çarşı esnafının, hatta kamyoncuların desteğini almaya başladı. İsyan, artık rejimin tümünü hedef alıyor. Ne de olsa Humeyni, rejimin en büyük başarısının kadınları baskı altına almak olduğunu söylememiş miydi?

KORKU GENELLEŞİYOR

Şimdi, yalnızca İran’ın molla rejiminin dinci seçkinleri değil, Ortadoğu’nun, İran molla rejimini bölge jeopolitiği içinde en büyük düşman olarak gören ülkelerin, Sünni, Yahudi dinci, seçkinleri de korkuyorlar. Suudi Arabistan’dan Mısır’a, emirliklerden İsrail’in Ortodoks Yahudi cemaatlerine kadar, ya görmezden geliyorlar ya da kitlelerinden saklamaya çalışıyorlar; bölgedeki büyük rakip gördükleri rejimi, bu isyanlardan yararlanarak yıkmaya çalışmak yerine, bu sarsıntıda yıkılmasından korkuyorlar. 

Aslında çok garip değil. Ortadoğu toplumsal hareketleri üzerine çalışmalarıyla bilinen sosyolog Asef Bayat’a göre, “Farklı coğrafyaların insanlarını, ortak duygularla, kaygılarla, özlemlerle bir araya getiren yeni bir küresel, kolektif İran doğuyor” ... “İnsanlar ihtiyar din adamlarının, onları normal bir yaşamdan mahrum bıraktığını, hayatlarını işgal ettiğini düşünüyorlar”.

Bu “normal” yaşam, insanların, bir din devletinin, arzularına, bedenlerine (cinselliklerine, doğum kontrolü haklarına), zamanlarına, sözlerine yönelik müdahalesinden uzakta, temel gereksinimlerini sağlamalarına olanak sağlayan bir ekonomik düzende özgürce yaşaması anlamına geliyor. 

Tüm dinci rejimlerin, cemaatlerin, akımların, hareketlerin bu “normalliğe” müdahalesi de ilk önce kadınları baskı altına alarak, iradelerini, biyolojik-ekonomik üretkenliklerini erkeğinkine tabi kılarak başlıyor. Bu müdahale ve baskı, başarılı olduğu oranda, hemen toplumun LGBT bireylerin, farklı dini, etnik grupların, yaşamlarına uzanıyor. 

Dinci rejimlerin, cemaatlerin, akımların, hareketlerin “tüm bedenlere ve kültürlere”, müdahalesi, madalyonun bir yüzüyse, madalyonun öbür yüzünde toplumsal ekonomik artığın/artık değerin) üretimine katılmayan bir sınıfın, toplumun geri kalanının “normal” bir yaşam sürebilmesi için gerekli kaynakları sömürmesi var. Bu sınıf, öncelikle kadınları ezen dinci baskı düzeni sayesinde bu kaynakları sömürebiliyor. Sömürebildiği sürece de kendi iktidarını yeniden üretebiliyor.

KORKU BOŞUNA DEĞİL

İrandaki isyanın önce İran’da yaratmaya başladığı seküler, özgürlükçü, demokratik mutabakat hızla tüm bölgede, bölge insanının başka ülkelerdeki bireylerinde, rejimlerin, düşünce ve artık değer üretimi alanında en eğitimli, en üretken kesimi arasında yankılanıyor. Bu rejimleri, akımları cemaatleri koruyan “İslamafobi” savı da artık çok zayıfladı. Dinci entelijensiyanın satmaya çalıştığı, “İslam barış ve hoşgörü dinidir”, “İslam bize en ideal insan hakları kurallarını vermiştir”. ... “Sorun dinde değil siyasette” söylemi artık alıcı bulmakta zorlanıyor. Madalyonun ekonomik yanı da çok kırılgan. Bölge üzerine yapılan son araştırmalar (IMF, Carnegie Report 2019, World Inequality report-2022) “pastanın” hızla küçüldüğünü, bu “pastadan” beslenmeyi bekleyen genç işsizler ordusunun hızla büyüdüğünü gösteriyor.

Dinci rejimler de İran isyanlarından, “elektronik gözetleme izlemeyi daha derinleştirmek, disiplin ve cezalandırma rejimlerini daha katılaştırmak gerekir” dersini çıkarıyorlar. Bu onların doğasında var ama fıkradaki gibi sonunun kötü bitme olasılığı da çok yüksek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları