Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Gündemde Yine Savaş mı Var?
Geçen hafta gazeteleri meşgul eden iki önemli gelişme aklıma 2000’li yılların başında, Irak savaşı öncesinde yaşananları getirdi; anlığımda bir analojiyi tetikledi. “Gündemde yine büyük bir savaş mı var?” diye düşünmeden edemedim.
\nİki gelişme, bir analoji
\nHafta ortasında ABD yönetimi İran’ı, Suudi Arabistan’ın Washington Elçisi’ne suikast düzenlemeye kalkmakla suçladı. Başkan Obama, “İran bu tehlikeli, pervasız girişimin hesabını mutlaka verecektir” dedi. “Uluslararası topluluk”tan, İran’ın bu girişimiyle ilgili olarak ABD’nin önlerine koyduğu kanıtlara güvenilmesini istedi.
\nBankalar ve piyasa ekonomisine karşı New York’un mali merkezi Wall Street’te geçen ay başlayan protesto eylemi hafta sonunda 951 kentte yankılanarak tüm dünya ekonomisine yayıldı, 10 yıl sonra yeniden bir küresel başkaldırı dalgasıyla karşı karşıya olduğumuzu düşündürdü.
\nBunlar aklıma, 1999 Seattle olaylarından sonra gelişmiş kapitalist ülkelerin büyük kentlerine yayılmaya başlayan “küreselleşme karşıtı” protestoları, Dünya Toplumsal Forumu’nu getirdi. O zaman da bir borsa krizi yaşanmıştı; “depresyon” olasılığından söz ediliyordu. Dünya medyası gittikçe güçlenen, yayılan, sertleşmeye başlayan protestoları tartışıyor, kimileri eylemcilerin haklılığından söz açarken kimileri de olmadık hakaretler yağdırıyordu. Yine “kapitalizmin üzerinde dolaşan hayaletten” bahsediliyordu.
\nO sırada ABD’de başkanlık seçimleri yapıldı. Seçimlerden muhafazakâr parti, neo-con siyasi ekip zaferle çıktı. Seçimler öncesinde yoğunlaşan “yeni savunma stratejisi tartışmaları”, küreselleşmenin, serbest piyasa düzeninin ABD’nin yaşamsal çıkarları kategorisine girdiğinde, ancak ABD hegemonyasının ekonomik-kültürel zemininin zayıfladığında hemfikir oluyordu.
\nBu koşullarda, önce 11 Eylül 2001’de ABD toprağında insan aklını zorlayan vahşette bir terörist eylem gerçekleşti. Batı ülkeleri hemen ABD’nin etrafında toplandılar. ABD bu iklimden yararlanarak, “Yeni Savunma Stratejisi”ni açıkladı, Taliban hükümetinin görüşme çabalarını bir kenara iterek Afganistan’a saldırdı. İkinci adım olarak ABD “Irak’ta kitle imha silahları var” iddiasıyla Batı ittifakını arkasına alarak Irak’ı işgal etmeye hazırlandı. Ancak inandırıcı olamadığı için de bu işi İngiltere’yle birlikte üstlenmek durumunda kaldı.
\n2001-2003 arasında, dünya ekonomisi (neo-liberal model) küreselleşme karşıtı savları doğrulayan bir depresyonun eşiğine gelmiş olmasına karşın 11 Eylül ve savaşlar, tartışma iklimini değiştirdi; küreselleşme karşıtı hareket “savaş karşıtı harekete” dönüşmeyi denedi ama başarılı olamadı, giderek söndü. Bu sırada merkez bankaları tarihte görülmemiş çapta bir parasal genişlemeye giderek depresyon tehlikesini ötelediler. Ama finansallaşma gelişmeye devam ettiğinden, bastırılan kriz eğilimleri 2007’de daha büyük bir güçle geri geldi. Bu sırada ABD’nin “imparatorluk” atılımı fiyaskoyla sona erdi, hegemonyasının gerileme süreci yeniden üstelik ivme kazanarak hızlandı.
\nYaklaşık bir yıldır dünya ekonomisinde bir muhalefet hareketi yükseliyor. Bu hareket en çarpıcı örneklerini önce Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da verdiği için, birçok yorumcu, özellikle jeopolitik gözlüğüyle bakanlar, hareketin evrensel boyutunu kavrayamadılar; Avrupa’daki protesto eylemleriyle ilişkisini kuramadılar.
\nAncak “Wall Street işgali” eylemi, hafta sonunda eylemin dünya çapında yayılarak yankılanması, dalganın evrenselliğini kesinlikle kanıtlamış oldu. Bu dalga, küreselleşme karşıtı dalgaya benzemekle birlikte, kapitalist ekonomiyi, liberal demokrasiyi hedef alarak, daha önce görülmemiş eylem ve örgütlenme biçimleri sergileyerek, sanırım daha hızlı gelişiyor.
\nBu sırada, Marx’ın “ilk kez trajedi, ikinci kez komedi” sözlerini kanıtlarcasına yine ABD toprağında bir terörist eylem (bu kez yalnızca girişimi) iddiasıyla karşı karşıyayız. 11 Eylül saldırısını Irak’a kadar uzatan çevreler bu kez, bir süredir gözlerini diktikleri İran’ı suçluyor, “uluslararası topluluğu” İran’a karşı harekete geçirmek için kollarını sıvıyor.
\nVe bir komedi
\nABD yönetiminin İran’ın Suudi Arabistan elçisine yönelik suikast girişimine ilişkin iddiaları Adalet Bakanı Eric Holder’in ağzından açıklaması, iddiaların ağırlığına işaret ediyordu. Ancak, FBI Başkanı Robert Muller’in, “Harekât Kızıl Koalisyon” kod adı ile gerçekleştirilen operasyonda ele geçirdikleri bilgilerle ilgili açıklamasındaki, “adeta bir Hollywood senaryosu gibi” ifadeleri, anında tartışmaların tonunu belirledi.
\nWashington Post’tan Ignatius’un, Karla’ya (Le Carre’nın ünlü romanındaki olağanüstü zeki, tecrübeli KGB şefi) benzettiği Kasım Süleyman’ın yönetimindeki, doğrudan “yüce lider” Hamaney’e bağlı Kudüs Kuvvetleri’nden Golam Şakuri adlı biri, Texas’ta ikinci el otomobil satan İran asıllı Amerikalı Mansur Arabsiar’la ilişki kurmuş, Suudi Arabistan’ın Washington Elçisi’ni öldürmek üzere bir kiralık katil ayarlamasını istemiş. Bu iş için Arabsiar’ın Amerika’daki banka hesabına, İran’dan (!),100.000 dolar transfer edilmiş. Arabsiar, Meksika uyuşturucu kartellerinin katilleriyle ünlü Zeta örgütüyle ilişkiye geçiyorum zannıyla, aslında bir FBI ajanıyla temas kurmuş.
\nArabsiar, kartelin aracısı sandığı ajana, Tahran’da bir üst düzey yetkilinin yeğeni olduğunu da anlatarak bu iş karşılığında 1.5 milyon dolar ve ABD Afganistan’dan çekildikten sonra (!) sınırsız miktarda afyona erişme olanağı teklif etmiş. Gerçekten Hollywood senaryolarını andırıyor, ama kimsenin filme çekmek istemeyeceği kadar kötü...
\nAma burası ABD-Ortadoğu kavşağı; olayı anlayabilmek için bazen görünenin tam aksini düşünmek gerekebilir. Örneğin, casusluk, istihbarat konularında uzmanlaşmış yorumcular, geçmişte son derecede başarılı suikastlara imza atmış İran’ın, bu kadar kötü bir senaryo ile yola çıkacağına inanmanın çok zor olduğunu düşünüyor, bu senaryonun bir ABD tezgâhı olabileceğini ima ediyorlar. Bu konuda kesin bir yargıya varmamıza yardım edecek bilgilere sahip değiliz.
\nAma bu “suikast girişimi” sayesinde ABD’nin birden fazla kuşu vurmayı başardığı kolaylıkla söylenebilir: (1) İran’ı başkalarının toprağında suikastlar düzenleyen bir “haydut” ülke olarak niteleyip “uluslararası topluluğun desteği” sağlanarak daha sert, giderek doğrudan bir savaşa açılacak uygulamalarla İran tecrit edilebilir. (2) ABD, “Arap Baharı” sırasında Suudi Arabistan’la zayıflayan dostluğunu yeniden güçlendirebilir. (3) Suudi Arabistan’la İran arasındaki “soğuk savaş” bölgesel rekabet, sıcak savaşa doğru tırmandırılabilir. (4) Bu tırmanma, İsrail’in güvenliğini arttırmanın yanı sıra İsrail’in Sünni Arap eksenine eklenmesini getirebilir. (5) Son dönemde, nükleer programıyla ilgili 5+1 grubuyla yeni görüşmeler için yeni girişimleri gündeme getirmeye başlayan İran’ın önü kesilerek İsrail’in bölgedeki “nükleer bomba tekelini elinden kaçırma” korkusuna cevap verilmiş olur.
\nSonuç olarak, ABD merkezli neo-liberal düzene (ABD hegemonyasının kalbini hedef alan) karşı küresel bir toplumsal muhalefet dalgası yükselirken komplo senaryolarını içeren karışık olayların gündeme gelmeye başlaması hiç de hayırlı bir işaret değil...
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması