Kapitalist parlamentarizmin ‘sırları’

23 Haziran 2022 Perşembe

Kapitalist Parlamentarizmin “sırrı” var. Bunları keşfeden kimi liderler, hükümetlerini, kalıcı bir “iktidara” dönüştürmeye kalkıyor, süreç olarak faşizmin kapısını açıyorlar. En son, İngiltere de tanık olduğumuz gibi...

İngiltere’de Boris Johnson, yaşamı skandallarla dolu bir gazeteci/siyasetçiydi, “kronik yalancı ve güvenilmez adam” olarak bilinirdi. Partisinin en sağ kanadına, Brexit’i savunarak yamandı, o destekle başbakan oldu, ancak skandallar bitmedi. Türlü yalanlar üzerine kurulu Brexit, bir ekonomik yıkım makinesine dönüştü. Adam, meclisi askıya alabilmek için kraliçeye, başbakanlık binasında “parti düzenledi” iddiaları karşısında meclise, yalan söyledi ancak, polis soruşturmasından, ceza almaktan kurtulamadı. “Etik konular” danışmanları peş peşe istifa ettiler. Mecliste yalan söyleyen bir temsilcinin, teamüller gereği, istifa etmesi gerekiyordu. Ancak Johnson, parlamentarizmin bu iki “müstehcen sırrına” güvenerek “İstifa etmezsem ne olur?” diyor. Haksız da değil, istifa etmezse, partisi görevinden almazsa Johnson’dan kurtulmak olanaksız.

DEVLET VE HÜKÜMET

Parlamenter rejimin istikrarı, güçler ayrılığına, güçlü bürokrasilere, siyasette genel kabul görmüş teamüllere ve “toplumsal mutabakata” dayanır. Seçilen hükümetler, liderler bu “teamüller”, yasalar ve uzman bürokratlar yoluyla denetlenirler. Yasalar bir yana, teamüllere uymayan liderlerin görevlerini bırakmaları gerekir. Parlamenter rejimde, siyasi iktidar söz konusu olduğunda, esas olan hükümet ve liderler değil devlettir. Teorik olarak, hükümetler değişir ama devlet (teamüller, yasa ve bürokrasi) değişmez.

Parlamenter rejimin ilk “sırrı” burada gizlidir: Toplumsal mutabakatın bozulduğu bir ortamda mecliste çoğunluğa sahip bir lider, bu çoğunluğu kullanarak, devleti ele geçirebilir; “hükümetin başı” konumundan “iktidarın başı” konumuna yükselebilir; devleti, toplumu, ekonomiyi ve de kültürü yeniden şekillendirebileceğine inanmaya başlar. Ancak devleti, toplumu, kültürü yeniden şekillendirmek, yıkmaktan çok daha zordur. Bu zorluk zamanla toplumu parçalamaya başlar.

VE ‘GÜNDEM’

Parlamenter rejimin ikinci “sırrı” egemen ideolojiye ilişkindir. 1980’lerde kapitalizmin yapısal krizi içinde, kriz öncesinin egemen ideolojisi verimliliğini kaybetti, egemen anlamlar sisteminin, toplum, sınıf, ilerleme, kalkınma, dayanışma, sosyal devlet, vatandaşlık hakları, gerçek gibi kavramları neoliberalizmin, post modernizmin etkileri altında giderek belirsizleşti. Bu belirsizlik parlamenter sistemin içinin boşaltılmasını kolaylaştırdı.

Clinton ve Blair’den başlayarak kimi siyasi liderler, bu belirsizlik içinde, toplumun gündemini, kalıcı anlamların oluşmasına fırsat tanımadan hızla değiştirerek başarısızlıklarını gizleyebileceklerini keşfettiler. Bunun için, “Gösteri Toplumunun” (Guy Debord) ekranlarında her daim, önemli bir şeyler yapar, anlamlı bir şeyler söylermiş gibi görünür olmaya büyük önem verdiler.

Bu iki sırrın kesiştiği yerde, o liderler, devletin kurumlarını, ekonominin kaynak dağıtım kanallarını kendilerine bağlayarak, her gün yalan, yanlış beyanlarla, rakiplerine yönelik simgesel şiddete kadar varan iftira ve hakaretlerle biteviye gündem değiştirerek, “yerinden” indirilemez bir konuma ulaşmayı amaçladılar.

Johnson’a dönersek, adam iktidarda kalabilmek için yasaları, kurumları değiştirmeye, bürokrasiyi zayıflatmaya devam ediyor, İrlanda barışını tehlikeye atmaktan çekinmiyor, göçmenleri Ruanda’ya sürmek, yeni gelenlerin ayaklarına elektronik pranga takmak istiyor. Yükselmeye başlayan grevler üzerinden toplumu kutuplaştırmaya çalışıyor. Böylece, İngiltere’de de bir “süreç olarak faşizm” şekilleniyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları