Küresel stagflasyon

05 Mayıs 2022 Perşembe

Dünya ekonomisine ilişkin tartışmalar, artık “stagflasyon (durgunluk + enflasyon) riski” konusundan “Ne kadar kötüleşecek?”, “1970’lere mi dönüyoruz” gibi sorulara kaydı. Ukrayna savaşının katkısıyla artan belirsizlikler, şirket gelirlerine, piyasalara yansıyor. New York, Londra, Frankfurt, Paris, Tokyo’da borsalar yıl başından bu yana genel bir gerileme eğilimi sergiliyorlar. Gelişmiş ülkelerde en dinamik şirketleri izleyen MSCI indeksi, Kasım 2021’den bu yana yüzde 50’den fazla geriledi.

DURGUNLUK VE ENFLASYON

Küresel büyüme hızının (Dünya Bankası) 1961-2020 arasında yıllık ortalaması yüzde 3.3. Bu oran 61-71 arasında yüzde 5.3 olmuş ve 1971-81, 82-92, 93-2003 dönemlerinde, sırasıyla, yüzde 3.4, yüzde 3 ve yüzde 3.16 olarak şekillenmiş. Kısacası, dünya ekonomisinin yıllık ortalama büyüme hızı 70’lerden günümüze, yüzde 3 olarak kabul edilen, resesyon sınırı bölgesinde kalmış; büyük finansal krizden sonra 2008-2020 döneminde, yüzde 2 ile resesyon sınırının altına inmiş: 1970’lerden bu yana, bazen resesyona dönüşen bir “uzun durgunluktan” daha doğrusu bir yapısal krizden söz etmek gerekiyor.

Bu dönemler boyunca dünya ekonomisinde (48 ülkenin) enflasyon oranlarının 1960’larda ortalama yüzde 5’in altında seyrettiği (ABD yüzde 1.9, Avrupa yüzde 3.8) 1970’lerde artmaya başladığı 70-80 arası yüzde 10’un üstüne çıktığı, 1979’da ABD merkez bankası faizleri artırmadan önce, 74, 75 ve 80’de yüzde 12-13 düzeyine ulaştığı görülüyor. Faizler artmaya başladıktan sonra dünya ekonomisi büyüme oranları geriledi, 80’lerin ve 90’ların başında yüzde 2’nin altına indi. Hızla artmaya başlayan faizler 1970’lerdeki stagflasyona son verdi ama dünya ekonomisini de kimi zaman resesyonla kesilen bir kalıcı durgunluk içine itti; çevre ülkelerde sert bir borç krizini tetikledi.

Neoliberal-küreselleşme, bu stagflasyon döneminin sonunda başladı. O nedenle bir diğer tartışma da Gary Gerstle’nin, Financial Times da “Hemen bir ‘klasik’ olmaya aday” övgüsüyle tanıtılan Neoliberal Düzenin Yükselişi ve Düşüşü” (2022) başlıklı kitabındaki konular üzerinde yaşanıyor. Neoliberal döneme daha yakından bakanlar, 1990’lardan bu yana teknoloji alanında, mali piyasalarda hızlanarak, kapitalizmin geleceğini tehdit eder düzeye ulaşan bir tekelleşme eğilimine dikkat çekiyorlar. Finansal piyasalarda gelişme özellikle çarpıcı: ABD’de 1990’ların başında 40’tan fazla banka, finansal kuruluş varken şirket birleşmeleri sonunda bu sayı dört kuruluşa inmiş (Citicorp, JP Morgan-Chase, Bank of America, Wells Fargo - Hearn & Meager, Stakeholder capitalism: next Frontier, Nisan 2022 sf.19)

‘TÜM KORKULARIN TOPLAMI’ 

Tüm korkuların toplamı”, “70’lere mi dönüyoruz” sorusuyla ilgili: Stagflasyonla, petrol krizi, Vietnam yenilgisi, askeri darbeler, gelişmekte olan ülkelerde biriken büyük borç yükü, merkez ülkelerde işçi hareketleri, hızla artan yüksek faizler ile başlayarak sermayeye büyük serbestlik getiren “neoliberal dönem” yine stagflasyon, bir savaş, artmaya devam eden büyük bir borç sorunu ile mi kapanıyor? 

Nauriel Roubini, siyasi (gelir dağılımı), jeopolitik (büyük güçler) etkenlerden kaynaklanan korumacılık eğilimlerinin, gelişmiş ülkelerde yaşlanmaya başlayan nüfusun ve göçmenlere karşı tepkilerin emek piyasası üzerindeki olumsuz (ücret artışlarını sınırlamak zorlaşıyor) etkilerinin, iklim değişikliği krizinin, artmaya devam eden pandemi risklerinin, siber güvenlik sorunlarının da stagflasyon etkisi yaptığına işaret ediyor. Milyarder yatırımcı, yazar Ray Dalio, artık bir “imparatorluk döneminin” kapandığına inanıyor. Dalio, The Changing World Order başlıklı kitabında (2021), hem uluslararası hem ülke içi çatışmaların artmaya başladığını, “sağ ve sol popülizmin” yine yükselmeye başladığını düşünüyor. Belirsizlikler hızla artıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları