Mİ kazanınca...

19 Ocak 2023 Perşembe

Tüm kötümserliğime karşın, seçimleri Cumhur İttifakı’nın kazanma olasılığını düşünmek istemiyorum. Gelin, “Millet İttifakı”nın (Mİ) kazanacağını varsayalım.

Mİ, Meclis’te çoğunluğu sağladıktan, Saray boşaldıktan sonra, ağır idari, ekonomik ve kültürel sorunlarla karşılaşacak.

İdari sorunlar Mİ’nin yapısıyla ilgili: Bakanlıklar nasıl dağıtılacak? Davutoğlu’nun egosu dizginlenebilecek mi, yoksa Dışişleri Bakanlığı, bir kez daha yüzüne gözüne bulaştırsın diye ona mı verilecek? Aynı soru Babacan ve ekonomi yönetimi için de geçerli. Babacan’ın geçmişteki “başarısı” tamamen dış ortamdan, uluslararası mali sermayenin reçetelerine kölece bir sadakatten kaynaklanıyordu, kendi aklından değil. Yine de Kılıçdaroğlu, “Aman ittifak bozulmasın” diyerek Babacan “hayranlığıyla” ekonomiyi ona teslim edebilir. Burada iki soru var. Demokratik temsil ilişkisi bağlamında hiçbir ağırlığı olmayan bu iki adamın kaprislerine teslim olunmazsa Mİ koalisyonu ayakta kalabilir mi? İkincisi teslim olunur Dışişleri, ekonomi yönetimi bu adamlara verilirse, bu iki alanda istikrar sağlanabilir mi? 

Mİ’nin öbür ortaklarına, özelliklerine bakarak daha Mİ’nin koalisyon hükümeti kurulamadan, “milliyetçi mukaddesatçı cephe” gibisinden, rejimi konsolide etmeye yönelik seçeneklerin gündeme gelme, CHP’nin de “kaybolan aracı”ya (vanishing mediator) dönüşme, kenara itilme olasılığını da düşünmek gerekiyor: O koşullarda, sosyalist, seküler muhalefet nefes almakta daha da zorlanmaya başlayınca CHP’yi bir başka biçimde anımsayacaktır. 

İyimser bir yaklaşımla, “idari sorunların” aşıldığını varsayarak, ekonomik sorunlara dönerek yeni hükümetin “alet çantasına” bakınca iyimserliği korumak zorlaşıyor. O “çantadaki”, yüksek faiz, kamu harcamalarını kısan bütçe disiplini gibi antienflasyonist önlemler, yeni hükümetin, “çok değerli kısa döneminde” ekonomiyi hızla daraltarak yoksulluğu artırmaktan, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmekten, borç krizi riskini artırmaktan öte bir sonuç üretemeyecektir. 

Kapitalist Türkiye ekonomisinde, krizi yönetebilmek için kaynaklar, zorunlu olarak egemen sermayeye transfer edilirken yükü üstlenmesi beklenen halkın öfkesini, işçi hareketinin savunma reflekslerini bastırmak, entelijensiyanın eleştirilerini susturmak gerekecektir. Bu baskıcı “disiplin ve cezalandırma” araçları, güçlü-hızlı karar merkezleri, bunlara uygun yargı sistemi, “biat kültürü” demektir. Yeni hükümet devraldığı rejimi, demokratikleştirmek bir yana daha da etkin biçimde kullanmak zorunda kalacaktır. 

Ancak bu “zorunluluk”, AKP rejiminin “ekonomi politiğine” (beslediği, beslenmeye alışmış kesimlerin devlet ve toplum içindeki ayrıcalıklarına) çarpacaktır. Mİ’nin yapısı bu çarpışmayı yönetebilecek bir iç tutarlılıktan, ideolojik mutabakattan yoksundur; yönetememesi ya da yönetemeyerek dağılması, seçimleri kaybetmiş AKP “hareketinin” tüm öz sınırlamalarından kurtulmuş, frenleri patlamış ve intikam hırsıyla geri dönme riskini gündeme getirecektir. 

O zaman, belki de bugünkü muhalefet, “Dışarıdan HDP ve sol tarafından desteklenebilecek biçimde kurulmuş bir CHP-İYİ Parti ittifakı, çok daha tutarlı bir şekillenme olurdu” diye düşünecektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024
Odadaki filler 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları