Taklitçilik çare mi?

12 Mayıs 2022 Perşembe

Bu soru hemen her seçim döneminde, CHP’nin bağlamında, karşımıza geldi. İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi, o “garip fotoğraf” da bu soruyu anımsattı. Mart ayında, Political Science Research and Methods (Siyaset Bilimi Araştırmaları ve Yöntemleri - Cambridge University Press) dergisinde yayımlanan bir araştırma, 12 Batı ülkesinin 1970’lere kadar uzanan deneyimlerine baktıktan sonra bu soruya verdiği cevap olumsuz.

SAĞ YÜKSELİRKEN, ‘MERKEZ’...

Merkez sol’un (III. Yol) neoliberalizmi benimsemesinden sonra, ana akım partilerin arasındaki fark kaybolurken seçimlere katılım oranı düşmeye, seçmenin siyasete ilgisi, demokrasiye güveni azalmaya başladı.

Merkez sağ ve sol partilerin liderlikleri, aralarındaki farkları bulup seçmene sunmaya çabalarken birbirini izleyen finansal krizlerin, yoksullaşmanın ve “göçmen krizlerinin” etkileri altında, tüm merkez partilerini, yönetici “seçkinleri” hedef alan, medyada da “popülizm” olarak tanımlanan yeni bir akım şekillenmeye başladı. Bu akımın ilk önce Tunus ayaklanması, Tahrir Meydanı, “meydan işgalleri”, “Gezi olayı” gibi sol (özgürlükçü, kapitalizm karşıtı bir damarı da içeren) bir kanadı dikkat çekti. Sonra da ırkçı, milliyetçi, göçmenlere düşman, kadın ve LGBTQ haklarına karşı bir kanadı “süreç olarak faşizmin” ana damarı olarak gelişmeye başladı. 

Uzun süredir ana akım (merkez sağ ve merkez sol) partiler hemen her ülkede değişik derinlikte krizler yaşıyorlar. “Merkez sol” merkez sağın, merkez sağ yeni-faşizmin programını, siyaset tarzlarını, özellikle ırkçılık ve göçmenler sorunu, yasa ve kamu düzeni alanlarında taklit ederek ayakta kalmaya çalıştığı görülüyor. Ülkelerin siyasi ortamı da böylece sağa kaymaya devam ediyor. Ana akım partiler, krizlerini aşmaya çalışırken “süreç olarak faşizmin” değirmenine su taşıyorlar. 

Popülizm olarak anılan akımın sol kanadı, bunun Syriza, Podemos, İngiltere’de Corbyn gibi örnekleri ise bu yeni sürece uyum sağlamakta, “süreç olarak faşizmin ilerleyişini durduracak” bir gücü inşa etmekte başarılı olamadılar.

GERİ TEPEN BİR POLİTİKA...

Genel olarak gözlemler, ana akım partilerin bu taklit politikalarının işe yaramadığını, aksine “yeni faşizmi” besleyen ideolojik kültürel ortamı desteklediğini gösteriyordu. Yukarıda değindiğim araştırmanın bulguları, bu gözlemleri, ayrıntılı biçimde destekliyor. Merkez sol, kutuplaşmadan, sağı taklit ederek kaçmaya çalışırken süreç olarak faşizm, kutuplaşmayı saflarını güçlendirmek için kullanıyor.

ABD’de Trump, İngiltere’de Brexit, Almanya’da 2018’de Bavaria Eyalet seçimleri, Fransa’da, ancak derme çatma bir ittifaka dayanarak kazanabilen Macron, yukarıdaki gözlemlere örnek oluşturuyorlar. Bu bağlamda, faşist Le Pen’in partisi örgüt, ideoloji ve kitle tabanı açısından tutarlı bir seçenek sunuyor. İspanya’da Vox, Portekiz’de Chega kutuplaşmadan yararlanarak güçleniyor. 

Türkiye’de CHP’nin, kendi doğal tabanını birleştirmeye çalışmak yerine, siyasal İslamın tabanını kazanma çabaları bugüne kadar sonuç vermedi. Aksine CHP, kendi, cumhuriyetçi, halkçı, laik geleneğinden uzaklaştı, siyasal İslamın 20 yılda inşa ettiği düzeni, Kürt sorununun çözümsüzlüğünü veri kabul eden, yalızca yürütmenin biçimini değiştirmeyi düşünen bir siyasi çizgi izlemeye başladı. Bu sürecin son aşamasında ortaya çıkan İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi ve ardından gelen eleştiriler karşısında takındığı tavır, onun, siyasal İslamın liderinin, eril otoriter tarzını da benimseyerek bu hep geri tepen süreci biraz daha ileri götürmeye niyetli olduğunu gösteriyor. 

İmamoğlu, “merkez sol”dan gelen bir siyasetçi değil. O nedenle, “Acaba nereye kadar” sorusu korkutuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları