Tarikatlar çok önemli!

17 Ocak 2022 Pazartesi

Tarikat yurtlarında en aşırı korku, “snuff” filmlerini aratmayacak olaylar yaşanıyor. Satırla kafa kesenler, çocuklara tecavüz edenler, kemerle asılarak intihar edenler...  Aslında yasadışı olan tarikatlar için toplumun yarısına yakını “Kapatalım”, geri kalanın yüzde 90’ı “Çok sıkı denetlenmelidir”, yüzde 81’i “Asla çocuğumu göndermem” diyor.

Halkın bu tutumuna karşılık, kimi siyasiler hemen savunmaya geçiyor: Kapatamayız, “Yüzlerce yıllık geleneğimiz” (Hey! İdam cezası, patriarkal terör, zorla evlendirme de öyle). Savunma çabaları bazen müstehcen biçimler alıyor: “Bir velet öldü diye mi...” Nurcuların yayın organını kutlamayı ihmal etmeyen biri de sessizliğini korumak için “etik” nedenlerin arkasına saklanmaya çalışıyor. 

Belli ki tarikatlar çok önemli. Ancak halkın yüzde 80’i büyük kuşkuyla baktığına göre bu önem, kontrol ettikleri oy potansiyelinden kaynaklanmıyor. Bir tarikat yurdunun kurbanı olan Enes Kara’nın ölmeden önce yayımladığı, “Günümü anlatmak istiyorum” sözleriyle başlayan açıklama bize yardımcı olabilir:

“Sabah 6.30 gibi sabah namazı için kalkıyoruz. Sonra okula gidiyorum. 4.30 - 5.30 arasına kadar okuldayım. Zaten 5.00 gibi yemek yeniyor. Sonra akşam namazı var. Ondan sonra bir saat kadar burada bazı kitapları okumak zorundasınız. Ondan sonra yatsı var ve bunları yapınca saat yaklaşık 8.00 oluyor. Psikolojik olarak çok yoruluyorsunuz; zaten tüm gün okuldasınız ve bir de istemeye istemeye bunları yapınca özgürlüğünüz elinizden gitmiş gibi hissediyorsunuz... Gerçekten bir yerden sonra dayanılmıyor. Pazartesileri de burada cemaat dersi var. 8.00’de geliyor cemaat, 10.00’a kadar buradalar ve ona da katılmak zorundasınız. İçinde bulunduğum durumda tüm yaşama umudumu ve sevincimi kaybettim.”

Bu paragraf tarikat yurtlarının, bireyin iradesini kırarak biat ettirmeye yönelik çok sert bir beden disiplini ve bilişsel şekillendirme, adeta bir “ruh mühendisliği” makineleri olduğunu gösteriyor.

Beden disiplini, olguların, içinde anlamlarını kazanacağı, büyük anlamlar sistemini sunan bir “hakikat rejimine” dayanır. Bir “hakikat rejimi” toplumun inançlarını, değerlerini ve geleneklerini belirler, yeniden üretir. “Hakikat rejimi”, bu üretimi ve üretilenlerin toplumda dağılım, imleme yordamlarını (prosedürlerini) düzenler, konuşulabileceklerin sınırını çizer. Diğer bir deyişle siyasi olarak kabul edilecek (adalete ilişkin konuların ve kaygıların konuşulabileceği) alan ile siyaset olarak kabul edilmeyerek (adalete ilişkin kaygıları yok sayılarak) susturulacak, bastırılacak hatta yok edilecek olan arasındaki sınırı belirler.

Örneğin dini “hakikat rejimi” tarikat yurtlarında yaşananlarla ilgili adalete ilişkin kaygıları, konuşulabilecek konular alanının dışına itiyor. Devletin devreye girerek yasaklarla susturmaya başlaması da tarikatla devlet arasında organik bir ilişki olduğunu gösteriyor. Konuyu genişletelim: Dini “hakikat rejiminin” etkisi altına girenler, eşitliğe ve özgürlüğe, demokrasiye ilişkin kaygılarını dile getirmelerine olanak verecek kavramlardan giderek yoksun kalırlar. Benzer bir durum işçi sınıfı için de geçerlidir. O durumda, bir işçi adalete ilişkin sorunlarını ifade etmek istediğinde emek, sermaye, sınıf çelişkisi, sömürü, sosyalizm gibi kavramlardan yoksun kalır.

Önceki yazılarımda etraflı biçimde tartışmıştım. Ayrıca, AKP Siyasal İslam ve Restorasyon (Tekin Yayınevi-2015) kitabımdaki “AKP Nedir?” başlıklı bölüme de bakabilirsiniz. Bugün Türkiye’de, ekonomi politiği “dini bilginin tekeli” üzerinden siyasi iktidara oradan da toplumda üretilen artık değerden pay alma olanağına ulaşmaya dayanan bir sınıfın, “dinci entelijensiyanın” gücü egemendir.

Diyanetin ve yeniden şekillendirilen eğitim sisteminin yanı sıra tarikatlar da siyasal İslamın egemen sınıfının, biyolojik ve düşünsel olarak üretildiği, onun “din bilgisi tekelinin” yeniden üretildiği, geleceğinin güvenceye alındığı mekânlardır. Tarikatlar, siyasal İslamın devletinin “ideolojik aygıtları” oldukları için son derecede önemlidir!

Ana muhalefet partisi liderliği, bu sınıfın Said Nursi gibi simgelerini kayırıyor; siyasal İslamın devletinin “ideolojik aygıtları” karşısında açık, tutarlı bir tavır geliştirmekten ısrarla kaçınıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları