Weimar Amerika - II

21 Ekim 2021 Perşembe

“Weimar Amerika” (03/12/2020) başlıklı yazımda, seçim sonuçlarına karşın faşizm tehlikesinin ortadan kalkmadığına işaret ediyordum. Bu hafta, Financial Times’da Gideon Rachman, “Washington’da şu sıralarda, ‘Biz Weimar mıyız’ sorusu çok moda” diyordu. 

DERİN KUTUPLAŞMA 

Weimar Amerika” yazımın kalkış noktası, “ABD’de, artık, ortak bir kültürel zeminde tercih yapan seçmenler değil, birbirlerini ‘demokrasi düşmanı faşistler’ ve ‘vatan haini, komünistler, globalistler’ olarak tanımlayan, iki farklı seçmen var” saptamasıydı. Trump, “Aslında seçimleri ben kazandım, Demokratlar seçimleri... çaldılar” diyor, büyük finansı, medya sermayesini, “Soros gibi spekülatörleri” (Yahudiler demek istiyor), komünistleri, FBI ve diğer güvenlik bürokrasisini kendisini “sırtından bıçaklamakla” suçluyordu.

Almanya’da I. Dünya Savaşı’nın ardından, yenilgiyi kabullenemeyen milliyetçiler, “süreç olarak faşizm” içinde, “Aslında biz cephede yenilmedik, Yahudiler ve komünistler sırtımızdan bıçakladılar iddialarını adeta bir dogma düzeyine yükseltmemişler miydi? Trump taraftarlarının, “ihanete uğramış olmanın” inancıyla öfkelerinin, eylemliliklerinin giderek güçleneceğini söylemek bir kehanet olmaz diyor, daha şimdiden “silahlı direniş çağrıları” yaptıklarına dikkat çekiyor, “süreç olarak faşizmin” ilerlemeye devam etmesini bekliyordum. Kongre’yi hedef alan 6 Ocak 2021 ayaklanması, yeni dönemin, bu beklentimi haklı çıkaran açılış salvosuydu. Yazım, “Trump 2024 seçimlerine hazırlanıyor... Bu hazırlığın momentumu kırılamazsa, önümüzdeki yıllarda, ‘Weimar’ benzetmesini daha çok kullanırız” saptamasıyla bitiyordu.

BİDEN’IN MOMENTUMU KIRILDI

Biden, solun beklemediği ölçüde çalışanlardan, kadın haklarından, LGBTİ+ haklarından yana, ırkçılığa karşı bir programla başladı. Covid-19 salgınıyla yakından ilgilendi. Ancak, Temsilciler Meclisi ve Senato’da çoğunluğunu yeterince değerlendiremedi, Cumhuriyetçilerin basıncı Biden’ın momentumunu kırdı. Biden’ın başarılı olduğunu düşünenlerin oranı da yüzde 60’tan ekim ayında yüzde 43’e geriledi. Kamuoyu yoklamaları Biden’a verilen desteğin bağımsızlar ve Latin Amerika kökenliler arasında hızla düşmeye başladığını gösteriyor. İklim krizine karşı gündeme gelmeye başlayan söylem petrol, kömür, otomotiv gibi sektörlerin işçilerini yabancılaştırıyor. Yorumcular, Biden’ın bu kesimleri, derinleşmeye devam eden kutuplaşma ortamında geri kazanmasının çok zor olduğunu düşünüyorlar. 

Trump’ın parti üzerindeki kontrolü artıyor. Taraftarları “Bunlar ülkeyi yıkacaklar” savı üzerinden radikalleşmeye devam ediyor. Cumhuriyetçileri destekleyen Fox News gibi sağcı TV kanallarının, radyo istasyonlarının dili de giderek daha fazla saldırgan, ırkçı, otoriter bir ton kazanıyor. Cumhuriyetçiler, gelecek seçimlerde demokrat seçmenin oylarını bastırmaya yönelik türlü yöntemleri daha şimdiden hayata geçirmeye başladılar. Yüksek Mahkeme de muhafazakâr hâkimlerle dolu.  

Demokratlar, bu olumsuz gelişmelere uyum sağlamakta zorlanır, kendi içlerinde ayrışmaya devam ederken Cumhuriyetçiler Trump etrafında toparlanıyor; 2022 ara seçimlerini, 2024 başkanlık seçimlerini ne pahasına olursa olsun kazanmaya kararlı görünüyor. Trump momentumu koruyor!  

Bu kadarı bile Demokratların bu seçimlerde çok zorlanacağını düşündürüyor. Üstelik, Covid-19 etkisine, tedarik zincirlerindeki aksamalara, mikroçip sıkıntısına ek, emek piyasasına katılım, düşük ücretler ve kötü çalışma koşullarından dolayı özellikle kadınlar ve düşük eğitimli işçiler arasında düşmeye devam ediyor. Bu gelişmeler, ekonomiyi hem arz hem de talep üzerinden zorluyor, enflasyon artışı kalıcı bir trende dönüşüyor. Bloomberg, Atlanta Fed’in bir raporuna dayanarak ABD ekonomisinin hız kestiğini aktarıyor. Prof. D. G. Blanchflower, Prof. A. Bryson da çalışmalarında (7/10/21), ABD ekonomisinin resesyona girmeye başladığını gösteriyorlar.

Weimar dönemi,İspanyol gribi” ile demokratik umutlarla başlamıştı. Bu umutları, “süreç olarak faşizmin”büyük yalanı” ile zehirlendi, ekonomik krizle yıkıldı, sosyal demokratların ve komünistlerin pasifizmi, liberallerin işbirliği, toplumu faşist hareketin kucağına itti. “ABD Weimar mı” sorusunun cevabı bu denklemde yatıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları