Yeni ekonomi modeli ve siyaset

26 Ekim 2020 Pazartesi

Son pazartesi yazımda, IMF-Dünya Bankası’nın 1980’lerden bu yana dayattıkları neo-liberal dogmaları bir kenara bırakarak, 1930’larda “Büyük Bunalım” içinde şekillenen, kapitalizmin II. Dünya Savaşı’nı izleyen “altın çağında” egemen olan modele benzer politikaları, “merkez ülkelere”, “yeni” kriz yönetim modeli olarak önerdiğini yazmıştım. 

IMF modeli-Çin modeli

IMF-Dünya Bankası, gelişmiş ülkelerin hükümetlerine bütçe disiplinine takılmayın, borçlanmaktan korkmayın, kamu harcamaları ve yatırımlarıyla toplumun en muhtaç kesimlerini, ekonominin büyüme üzerinde çarpan etkisi yaparak kendi kendini ödeyebilecek sektörlerini, “altyapı” sistemlerini, yeşil ve yenilenebilir enerji yatırımlarını destekleyin diyordu. Kısacası IMF-Dünya Bankası devlete, ekonomik süreçlerde, kaynakların dağılımında yönlendirici, hatta karar verici olmayı öneriyor. Bu yeni model, hem yatırımlar ve sanayi politikası alanlarını hem de talep yönetimi (ücret ilişkisi) alanlarını devlet müdahalesine açıyor; ister istemez planlama konusunu gündeme getiriyor.

Çin devleti son aldığı kararlarla, “İkili Dolaşım” olarak tanımladığı bir ekonomi politikasını uygulamaya koymuştu. “I. Dolaşım”, ulusal ekonomide üretimin, tüketimin dış piyasalara bağımlılığının azaltılmasına, sağlık sisteminin (Covid-19 etkisi) güçlendirilmesine yönelik bir strateji. Bu strateji, teknolojik gelişmeye, “araştırma ve geliştirme” alanlarına, eğitime büyük mali desteği içeriyor.

Çin devleti bu stratejiyi merkezi planlama ve “Çin tarzı finansallaşma” (sermaye hesaplarının ve mali kaynak dolaşımın yakından denetlenmesi ve yönlendirilmesi) ile yönetiyor.

II. Dolaşım”, uluslararası ekonomik, teknolojik ilişkilere yönelik bir strateji. Dikkatle bakınca “II. Dolaşım”ın, “I. Dolaşım”ın gereksinimleriyle bağlantılı olduğu görülür: Ulusal ekonominin hammadde, enerji, teknoloji ve gıda gereksinimlerinin güvenceye alınmasını, üreteceği (ne de olsa kapitalist üretim tarzı) kriz eğilimlerini (sermaye, mal ve nüfus fazlasını) dışlaştırmayı kolaylaştıracak politikaları içeriyor. Kısacası, doğal kaynaklara ulaşmaya, sermaye, mal, nüfus ihracını kolaylaştırmaya, ticaret yollarının güvencesini sağlamaya yönelik, büyük güçler arası rekabet ve emperyalizm konusu alanına giren politikalardan söz ediyoruz.

... ve ‘demokrasi’

Çin’in “I. ve II. Dolaşım” stratejilerine, güçlü bir merkezi-bürokratik devlet yapısı, “sermayenin” ve vatandaşlarının günlük yaşamını, sağlık da olmak üzere birçok alanı çok gelişkin teknolojik araçlarla yakında izleyebilen totaliter bir denetleme, veri toplama, “disiplin ve cezalandırma rejimi” eşlik ediyor. Devlet, hem kendi vatandaşlarına hem de dünyaya, ekonomik büyümenin, gelişmenin, virüslere ve küresel ısınmaya karşı mücadelenin başarısının güvencesi olarak, siyasi istikrarı, toplumsal harmoniyi, “bilimsel-teknolojk” düşüncenin önemini vurgulayan bir “hikâye” anlatıyor. Uluslararası yatırım bankası Brigewater’ın CEO’su ve yatırım müdürü Ray Dalio’nun “Değişen dünyada Çin’in yükselmesine gözlerinizi kapamayın” başlıklı yazısında (Financial Times, 23/10/2020) Çin modeline düzdüğü övgülere bakınca, bu “hikâyenin” Batı’da yankılandığı görülüyor. Bu “hikâye” Çin’in uluslararası alanda lider ve hegemonya adayı bir ülke olarak yükselme sürecine eşlik ediyor.

Merkez ülkeler, bu I. ve II. Dolaşım stratejilerine, bunlara uygun rejimlere yabancı değildir. Bu stratejiler, ilk sanayileşme aşamasında (Ha-Joon Chang, Kicking away the ladder -Merdiveni tekmeleyip devirmek-, 2002), iki dünya savaşı arası “Büyük Bunalım” döneminden 1970’lere kadar, değişik oranlarda geçerli oldu. Kapitalizmin kriz döneminde, kimi zaman faşist biçimler de sergilediler. Genişleme dönemindeyse görece “demokratik” bir ortamda “refah devleti” uygulamalarına yol açtılar.

Bu “model”, ulusal kendine yeterlilik, planlama, istikrar ve harmoni anlatan bir hikâye ile birlikte, ekonomik, ekolojik ve büyük bir sağlık krizinin ortasında, büyük güçler arası rekabet ortamında yeniden gündeme geliyor. Şimdi, Robert Kaplan’ın, neo-liberal küreselleşmenin krizi başlarken yazdığı “Demokrasi yalnızca bir an mıydı?” (The Atlantic, 12/ 1997) makalesi üzerinde yeniden düşünmek gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları