Türkiye Avrupa’nın neresinde mi dediniz?

07 Eylül 2021 Salı

Son görünen net fotoğraftan başlayalım: Türkiye Avrupa’nın (ve AB’nin) “plastik artıkları ve göç çöplüğünde” bulunuyor hem de para ve “rol alma” karşılığında.

Her şey bu AKP yüzünden, “AKP gidince Türkiye AB’nin üyesi olacaktır” demek cehalet değilse aptallıktan ya da aptalı bile bile oynamaktan başka bir şey değildir.

Simitis, Chirac ve Merkel’in Türkiye konusundaki “örtülü ve açık geçmiş değerlendirmelerini” boş vermişseniz, Almanya’nın “resmi temsilcisi”! Dr. Udo Steinbach’ın 1988 Uluslararası Girne Konferansı’nda “özel statünün” esas alınacağını itiraf eden açıklamasını kaçırmışsanız bu yanlışları yaparsınız.

AKP’nin 2004’te AB ile imzaladığı “görüşmeler çerçevesi metninin”, Türkiye’yi AB’ye almak için değil, kesinlikle almamak için hazırlandığını anlayamamışsanız, görememişseniz yine bir hataya gömülürsünüz. Üstelik AKP’nin Türkiye vizyonunda, AB ile yakınlaşma değil, Türkiye’nin “Ortadoğululaştırılması” söz konusudur. Uygulamalar 20 yıldır bu yönde yürüyor.

Üstelik Türkiye-AB ilişkilerinde “stratejik değerlendirmeler yapabilmek için” bilgi sahibi olmak yetmez. Bütün meseleleri derinlemesine, “özümsemiş” olmanız kaçınılmazdır.

Hayatım boyunca Türkiye-AB (ve Avrupa) ilişkileri üzerine otuzun üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde kitap yayımlamış, yurtiçinde ve dışında yüzlerce makale yazmış bir insan olarak belirtiyorum. (*)

BUNDAN SONRA TÜRKİYE AVRUPA İLİŞKİLERİ

Türkiye bundan sonra AB (ve Avrupa) ilişkilerini ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel olarak tabii ki geliştirmek zorundadır, Türkiye’nin ulusal çıkarları bunu gerektiriyor. Ancak AB’nin Türkiye’yi üye yapmayacağını kabullenerek bu ilişkileri bütün boyutları ile geliştirmek zorundayız. Karşılıklı ulusal çıkarları dengeleyen bir ilişki kurmalıyız.

İngiltere bugün AB’den kendisi ayrılma kararı vererek üyeliği bitirmiştir. İngiltere’nin AB ile ilişkileri her boyutta devam edecektir. Tam üyelik koşulları dışında, “ikili anlaşmalara dayalı bir boyutta” bu ilişkiler sürecektir.

İngiltere’nin “eski bir küresel güç olarak”, Büyük Britanya olarak Avustralya’dan Kanada’ya, Güney Afrika Birliği’nden ABD’ye çok özel bağları bulunuyor. Türkiye de AB içinde üye olmasa da Avrupa (ve AB) ile her boyutta ilişkilerini geliştirecektir. Biz de Avrupa Konseyi üyesi bir devletiz.

Ancak AB ile ilişkilerimiz, “karşılıklı ulusal çıkarları geliştiren” dengeli bir ilişki durumu olmak zorundayız. Oysa bugün Ankara-Brüksel ilişkileri, dengesiz ve tek yanlı özelliklere sahiptir.

Türkiye AB ile “dışarıdan üye olmadan gümrük birliğine dahil edildiği için” haksız rekabetle karşı karşıya bulunuyor. Özal’ın 1987’de, AB tam üyelik talebimizi reddettikten sonra, “AB bizi üye yapmasa da AB’nin gümrük birliği sistemine gireceğiz” yaklaşımı: 5 Mart 1995’te Tansu Çiller’in bu yaklaşımı hukukileştiren imzayı atması Türkiye’yi 3. ülkeler karşısında haksız rekabete soktu.

AB Türkiye’yi içine almadan, bu tek yanlı “özel statüyü” sürdürmek niyetinde. Ve Türkiye’nin üyeliğini isteyen hiçbir AB üyesi bulunmuyor. Üstelik Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi tam üye. Beş milyon Suriyelinin üstüne Afganistan ve diğer geri ülkelerden işgalin sürmesi AB’nin de işine geliyor.

AKP iktidarının Türkiye’yi Avrupa’dan kopararak Ortadoğululaştırma çabaları yalnız AB’nin değil, ABD’nin de işine geliyor. Göçmenlerden naylon atıklarına Türkiye’nin çöplüğe dönüştürülmesi, ABD’nin ve AB’nin de işine geliyor. 

AKP’nin göçmenler üzerinden iktidar hesapları da işin içine girince bu çöplükler genişliyor ve Türkiye içinde yeni bir saatli bomba oluşuyor.

Dış ilişkilerde ulusal çıkarlarımız için nelerin yapılması gerektiği biliniyor. Demokratik cephede de tüm muhalefetin birleşmesi ve iktidara gelmesi tek çıkış yolumuz olarak görülüyor.

(*) Yüzleşme, s. 32, yayımlanan kitaplarımın listesi, Cumhuriyet Kitap, 2020



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları