Ülkeyi dilim dilim bölmek mi istiyorsunuz?

29 Eylül 2020 Salı

- Böl ve yönet yöntemi iktidarların ve sömürgeci güçlerin çok uzun yıllardan beri “kullandıkları” bir araçtır.

- Cumhuriyet öncesinde çökmekte olan Osmanlı devleti kabaca İngilizciler, Almancılar, Frankomanlar ve dinciler olarak ayrıştırılmadı mı? Bugünkü bölünmeler ise Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan yasal sivil toplum örgütleri üzerinde uygulanmaya başlanmıştır.

- Siz sendikaları, meslek odalarını demokratik ortamdan koparıp “benimkiler ve ötekiler” olarak parçalarsanız: iş çevrelerini bile “haksız rekabet ortamı oluşturarak” yandaşlarım ve karşıdakiler olarak bölerseniz,

- Parti-devlet ilişkisini demokratik ortamdan çıkararak “devlet partisi” ya da “parti devleti” haline sokarsanız, ülke önce siyasi ve iktisadi olarak, sonra da coğrafi olarak bölünme yoluna girer.

- Ülkede benimkiler ve ötekiler olarak sivil toplum örgütlerinden adalet sistemine kadar bölünme yapıldığında, en çok sevinenler FETÖ’cüler ve Türkiye üzerinde hesap yapan emperyalist güçler olmaktadırlar: Lozan’ı Sevr’e taşımak isteyenler bayram yapıyorlar.

- İktidarda kalma hırsının her şeyin üzerine çıkarılması Titanik’in kaptan köşkündekilerin kavgasından farksızdır. Gemiyi parçalara ayırdığınız zaman, tekne batar. Fizik kanunları gibi toplumsal kanunlar da böyle çalışır. Kaptan köşkündekiler dahil herkes batar, yalnız alt kamaradakiler değil.

- Hele bir de “içerideki uygulamalarda yaşanan inanılmaz çarpıklıkların”, ABD gibi hesaplar yapan ülkenin eline geçmesi durumunda, teknenize bir römorkör bağlayıp her limana çekerler.

Ulusal politika mı?

Ulusal politika demek halkın yararına siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel bir düzen oluşturmak demektir. Komşular başta olmak üzere diğer ülkelerle, “karşılıklı ulusal çıkarları dengeli bir biçimde yürütmek demektir”.

Bunun yerine siyasal İslamcı (ve İhvancı) politikayı içeride ve dışarıda “esas alırsanız” sonuç şu olur: komşularınızla çatışmak zorunda kalırsınız, aynen bugün yaşadığımız gibi.

Ulusal refahın, “dengeli ve karşılıklı çıkar düzeninin” güçlü bir parlamenter sistem üzerine oturmuş demokrasiden geçtiği, son 200 yıl boyunca kanıtlarıyla doğrulanmıştır. Aynen bir otomobil için en uygun teknik koşulun dört teker üzerinde gitmesinde olduğu gibi.

İnsanoğlu yüz binlerce yıl boyunca iki ayak üzerinde yürümeye evrildi. Adım adım binlerce yılda yaşadığı toplumsal değişimler ile demokrasiye ulaştı.

Şimdi kalkıp, Cumhuriyet devrimleri ile yakalamaya çalıştığımız bu süreci tersine çevirmek isteyenler söz konusu. Hem de sadece, belki “yüzde on”un cehaleti yüzünden kabul ettiği bir radikal zihniyet uğruna.

Hele bu gerçek biline biline yalnızca iktidar uğruna yapılıyorsa, o zaman aldatmaca yüzde doksana değil, “yüzde on”a da yapılmış olur.

      Bu güzelim ülkede birlikte, demokratik bir refah toplumu ortamında yaşamak varken dilim dilim ayrıştırarak, kutuplaştırarak parçalara ayırmak, gerçekten inanılması çok güç, hatta imkânsız bir durumdur. İşin nereye varacağını görmüyor musunuz?

***

Ve Tele 1’den sonra Halk TV’nin karartılması: gerekçe eğer “Cumhuriyet’i ve Atatürk devrimlerini” fazlaca savunduğu için olsaydı, karartmayı anlayabilirdim. Acaba, gerekçede “sehven” bir hata mı yapıldı diye insan düşünmeden edemiyor…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları