'Akustiği iyi salon çok az'

26 Aralık 2012 Çarşamba

Indiana Üniversitesi’nde ses kayıt ve ses mühendisliği öğrenimi gören tonmayster Can Aykal

\n

\n

© “Ülkemizde akustiği iyi olan salon sayısı çok çok az, ama bu durum daha çok müzisyenler için sorun yaratıyor. Biz her akustiğe göre farklı karakterde mikrofonlar seçiyoruz. Yurtdışından gelen dünyaca ünlü tonmaysterlerle çalışma fırsatım oldu ve onların da ülkemiz salonlarına ayak uydurmakta çok zorlandıklarına tanık oldum.”\n

\n

\n

Biz dinleyiciler, konser salonundaki canlı icranın sesini ve sonrasında kayıtta yer alan damıtılmış sesi Can Aykal gibi hünerli eller aracılığıyla duyuyoruz. Indiana Üniversitesi Jacobs School of Musicin ses kayıt bölümünü bitiren, ses mühendisliği bölümüne kabul edilen Can Aykalı belki hiç görmüyoruz ama çıplak sesi bize boyutlandırarak ileten ondan başkası değil. \n

\n

- Peki, ses mühendisi veya ses teknisyeninin işi hangi anda başlar? \n

\n

Yapıtın partisyonunu önceden incelerim. Bu teknik yaklaşımımı ve mikrofon seçimimi doğrudan etkiler. Esas işim orkestranın sahnedeki oturuşuna müdahale etmekle başlar. Tüm çalgıların en doğru stereo perspektifi yaratabilmek adına uygun yerlere konumlandırılması gerekir. Kaydı, kulaklıklar veya ev sisteminizde dinlediğinizde o konserdeki orkestranın dağılımını kulağınıza en doğru şekilde iletmiş olmalıyım. Örneğin bakır nefeslileri ve perküsyonları (bunlar çok güçlü çalgılar oldukları için) dinleyiciyi rahatsız etmeyecek şekilde dağıtmak gerekir. Bu, provada alacağınız bir karar. \n

\n

- Eskiden bu işin eğitimi yoktu. Kimi besteci, yorumcu, kimi de TRTnin kadrolu teknisyeniydi. Provalarda solo çalgıların önüne mikrofon yerleştirir, vurmalı çalgıların ses patlaması için önlem alırlardı. Sonra da montajda en yüksek noktaya göre sesin bittiği yeri ayarlar, genel tınıyı da kulak yordamıyla oluştururlardı. Senin eğitimini anlatır mısın?\n

\n

Ben çok şanslıydım, çünkü orkestranın içinde büyüdüm, küçüklüğüm boyunca annem Duygu Aykal ve babam Gürer Aykalın bütün provalarına giderdim. Orkestradaki tüm çalgıların karakterlerini daha çok küçükken ayırt edebildim. 5 yaşındayken Engin Aksanın (CSO kayıtlarından sorumluydu) yanına çıkmak, kayıt teknolojisine merakımı uyandırdı. Önce keman ve perküsyon eğitimi aldım. Gençlik senfoni orkestralarında çaldım. Indiana Üniversitesi Jacobs School of Musicin ses kayıt bölümünde üniversiteyi tamamladım. Üniversite operasında ışık ve sahne teknisyenliği yaptım, tüm konserleri arşivleyen ses mühendisliği bölümüne kabul edildim.\n

\n

- Ülkemizdeki konser salonlarının akustik durumu kaydı nasıl etkiliyor? \n

\n

Ülkemizde akustiği iyi olan salon sayısı çok çok az; ama bu durum daha çok müzisyenler için sorun yaratıyor. Biz her akustiğe göre farklı karakterde mikrofonlar seçiyoruz. Kayıt sırasında/sonrasında en değer verdiğimiz cihazlarımızdan bir tanesi yankı ünitemizdir. Yurtdışından gelen dünyaca ünlü tonmaysterlerle çalışma fırsatım oldu ve onların da ülkemiz salonlarına ayak uydurmakta çok zorlandıklarına tanık oldum. \n

\n

- Elektronik aletlerin de uzmanı olmak gerek...\n

\n

Her cihazın uzmanı olmak gerekiyor kesinlikle. Kullandığımız her mikrofon aslında bir enstrüman, her cihaz kayıda renk katan bir malzemedir. Bu donanıma hâkim olmanın yolu defalarca hata yapmaktan geçiyor!\n

\n

- Yurtdışındaki canlı yayınlarda video kamerasının üstüne monte edilmiş partisyon görüyoruz. Kameraman, partisyondan müziği takip edecek kadar eğitimli. Ayrıca, değişik kameralardan gelen görüntüleri mix panelinde harmanlayan kişi de müzisyen oluyor. Bu durum bizde nasıl çözülüyor? \n

\n

Dediğiniz gibi eğitimli bir ekip, 8 kamera ve deneyimli bir klasik müzik rejisörüyle çok iyi sonuç çıkarılabilir. Çözüm, bu işe daha fazla para yatırmak! Gereken açılar için kamera sayısını artırmak, montaja daha fazla zaman ayırmak önemli. Ses ve video için konser öncesinde giysili prova/konser akışı alınması şart. Böylece şef ve tonmayster birlikte çalışarak karşılıklı yorumlarını katabiliyor ve eserin daha detaylı montajlanması sağlanıyor.\n

\n

- Seni bugüne kadar en çok uğraştıran kayıt hangisiydi?\n

\n

En uzun süren Ryuichi Sakamotonun solo piyano kayıtlarıydı. En çok uğraştıran Yo-Yo Manın İpek Yolu projesiydi. \n

\n

- En son Borusanın Fazıl Say Festivalindeki kayıtları yaptın. Yakında piyasaya sunulacak bu kayıtların akışını anlatır mısın?\n

\n

Projenin başından sonuna genel ses koordinatörü bendim. Çok ciddi bir ekip vardı: Video ekibi, Cemal Noyan ve İmaj Stüdyoları, canlı ses düzeninde Türkiyenin en deneyimli isimlerinden Alp Turaç, 1000’e yakın klasik albüm yapmış tonmayster Jean Martiel Golaz ve resim seçici olarak Naci Özgüç ile birlikte çalıştık. 11/12de kayıt odasını kurmakla başladık. Ertesi gün kayıt için gereken stereo balansı kurmak için mikrofon yerleri belirlendi, bu çalışma 13/12 gecesine kadar sürdü ve gecenin sonunda istediğimiz düzeyde kayıt almaya hazırdık. 14/12 günü genel prova ve giysili prova yapıldı ve 130 kişilik orkestrayla Ney Konçertosu ve Mezopotamya Senfonisi seslendirildi. \n

\n

Gecenin sonunda tüm sahnenin mikrofon pozisyonları işaretlendi ve sahne tamamen boşaltıldı. 15/12 günü Quartet, Quintet, Duet ve Fazılın ses projesi için prova, akış ve kayıt alındı ve akşamında aynı düzende konserler gerçekleştirildi. Konser sonrasında ertesi günün eserleri olan İpek Yolu, Anadolunun Sessizliği ve Universe için tüm sahnede yeniden büyük orkestra düzeni kuruldu. Nefes alacak vakit bulamadan, kan ter içinde çalıştığımız 5 günde sahne amiri Sadettin Günayın emekleri olağanüstüydü.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları