Klasisizmin egemenliğinde bir konser

19 Haziran 2013 Çarşamba

İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ KAPSAMINDA AYA İRİNİ’DE MÜNİH ODA ORKESTRASI VE KHATIA BUNIATISHVILI VARDI

\n

* Müzik festivalinin önceki akşam Khatia Buniatishvili’den dinlediğimiz konçertoda, eski piyano ekollerinin yıllanmış olgunluğu kadar kendine özgü ateşli söylemi de vardı. Haydn’ın Veda Senfonisi, sona kalan iki kemancıyla sessizce sona erdiğinde ise Aya İrini’nin dışındaki İstanbul’un da sessiz bekleyişine tanık olduk.

\n

İstanbul’un 41. Festivali, bu yıl İstanbul’un karmaşasında devam etme savaşı veriyor. Açılış yapılamadı, bu hafta St.Antuan’daki konser nasıl olacak, sonraki günler nelere gebe, her kesimde olduğu gibi festival ailesinde de sorular sorduruyor. Oysa ilkyaz ile birlikte gelen festival kentin kültürel zenginliği, ayrıcalığı, evrensel değeri olarak gündem yaratırdı.
Gazeteler festival haberlerini ilk sayfalarından girerdi. Şu anda festival haberleri belki fazla lüks, diyeceksiniz. Oysa iç dünyamızın dengelerini de korumak zorundayız. Sanatın, hele müzik gibi ruhumuzu yücelten bir sanatın bizlere güzellikler getireceğini, yaşadığımız gerginliğe merhem olacağını unutmamalıyız.
Geçen hafta kişisel nedenlerle hiçbir konseri izleyemedim. Önceki akşam dinlediğim konser ise birçok yönüyle özellikler taşıyordu: Program düzenlemesi açısından
“klasik” nakışlarla işlenmişti: Stravinsky’nin neo-klasik, hatta neo-barok yapıtı Re Tonunda Konçerto ile başlayıp, klasik dönemin büyük bestecisi Haydn’ın Veda Senfonisi’yle son buldu.
Böylece dinleyici baştan sona klasisizmin güvenli çerçevesine yerleşmiş oldu.
Mozart’ın 23. La Major Piyano Konçertosu’yla öz/biçim dengesinin sağlamlığında, doruktaki klasisizm sergilendi. İkinci yarı başladığında Penderecki’nin Hiroşima Kurbanlarına Ağıt başlıklı yapıtıyla da çağımızın bir klasiğini dinledik. Bu ağıt bestecinin 1960’larda 52 yaylı çalgının tınısıyla yaptığı deneyselliğin artık klasikleşmiş bir örneği.
Filim müziği olarak birkaç sinema yapıtını zenginleştirmiş.
Yaylı çalgılardaki yay tekniğinin değişik kullanımlarıyla fısıltıdan, derin düşünceye, mahşer gürültüsünden acıklı söylemlere uzanan, yoğun duygularla yüklü bir çalışma. Çağımızın en yüce bestecilerinden Penderecki, günümüze dek zengin orkestra renkleriyle, koro ve solistlerin yer aldığı büyük çaplı yapıtlarıyla seçkinleşmiştir. Bu konserde ona
“Yaşam Boyu Başarı Ödülü”nün sunulması İstanbul Festivali adına da bir onurdur.
Khatia Buniatishvili (1987) her gün biraz daha parlayan, nice festivalin ve konser sahnesinin aranan ateşli piyanisti. Onu 5-6 yıl önce tanımıştık. Her gün adım adım geliştiğini izledik. Boğaziçi’nde ve İşSanat’ta onun parlak geleceğini görebilmiştik.
Khatia’dan dinlediğimiz bu konçertoda eski piyano ekollerinin yıllanmış olgunluğu kadar kendine özgü ateşli söylemi de vardı. Bis olarak çaldığı
Prokofiyef’in 7. Sonat’ının son bölümünde baş döndüren temposuyla dikkat çekti.
Münih Oda Orkestrası 63 yıllık bir geçmişin sahibi. Almanya’nın savaş sonrasında kurulan ilk topluluklarından biri. Şefleri
Alexander Liebreich’ın dinamik yönetiminde, yaratıcı programlarıyla ünlenen topluluk, sosyal sorumluluk projelerine de imza atıyor. Haydn’ın Veda Senfonisi, sona kalan iki kemancıyla sessizce sona erdiğinde Aya İrini’nin dışındaki İstanbul’un da sessiz bekleyişine tanık olduk.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları