Usmanbaş 100 yaşında mı?

10 Mart 2021 Çarşamba

Bu yazıma “Usmanbaş 100 yaşında” diye bir başlık koymakta tedirgindim. Onu tanıyanlar, bugünlerde telefonda konuşanlar 100 yaş kavramının artık ne denli değiştiğini göreceklerdir. Ne çıkar o 100 yaşında olsa! Usmanbaş gibi bir bestecinin filozofluğuna engel değilse 100 yaş nedir ki? O, yapıtlarında içinde yaşadığı zamanın ötesini görebilmiş, kendinden sonraki zamanları duyabilmiş bir delikanlı. Şimdilerde her telefon konuşmamızda bu filozof hocamız daha da nükteli olarak çıkıyor karşıma. Son yıllarda sevgili eşi, Ankara operasının ilk kuşak sopranolarından Atıfet Usmanbaş ile Darüşşafaka Maltepe Rezidans’ında yaşıyorlar. Hiç çocukları olmamış. Ama bütün öğrencilerini çocukları gibi bağırlarına basmışlar. Birkaç kuşak birden kim bilir kaç çocuğun sahibi oldular.

Selamiçeşme’deki evlerinde tam 17.00’de çay saati olurdu. Kimi zaman sürpriz, kimi zaman haberli, genci-yaşlısıyla birkaç kuşak öğrenci de sofralarına otururdu. İlhan Bey, Rezidans’ta yaşamaya başladıklarında eski yapıtlarını yeniden irdeledi, onların içinde ileriye gönderme yapan öğeleri bulup çıkardı. Bu, harika bir analiz gücüydü. 1921’de İstanbul’da dünyaya gelmiş. Ayvalık’ta büyümüş ve ilkokuldan itibaren Galatasaray Lisesi’nde okumuş. Sonra Ankara Devlet Konservatuvarı’nın öğrencisi olmuş. Mezun olur olmaz evlendiği “Ati”siyle bugüne dek el ele bir hayat sürmüşler. 

İlkgençlik yıllarında, daha Ankara Konservatuvarı’nda öğrenciyken Bülent Arel ile dünyadaki “yeni müziği” keşfe çıkmışlar. Gece yatakhanede yorganı başlarına çekip küçük bir radyodan Avrupa’daki öncü bestecilerin yapıtlarını bulup dinlemişler. Sonra yaşamına Leibowitz’in “Schön­berg et son ècole” adlı kitabı ve Webern’in bir uzunçalar üstündeki o kısacık eserleri girmiş. İşte böylece yeniçağın müzik dilini öğrenme yolları açılmış.

Ben bugüne dek onun için üç kitap ve bir dolu yazı yazdım. Her birini kaleme aldığımda İlhan Bey’in esiniyle taze bir fikir bulmaya çalıştım. Son yıllarda zamanınızı nasıl geçiyorsunuz, diye soran eski öğrencilerinden birisine şöyle demiş: “Zamanı geçirmek mi? Zamanın geçip geçmediğinin farkına varmıyorum. Hayat, içerdeki yataktan salondaki odaya kadar birkaç adım.” Ancak İlhan Bey için bu, bir yakınma değil, sadece durum saptaması. Geçen yıl genç bir müzikçi onu ziyaret edip 1949’da bestelediği Obua Sonatı’nı çalmak istediğini söylemiş. İznini alıp gittikten sonra İlhan Bey yetmiş yıl öncesinin notalarını çıkarıp bakmış ve kendi deyişiyle: “Genç bir bestecinin yaramazlık yapabilme, özgürce denemelere girme cesaretini tatmışım” diyordu.

FAZIL SAY’DAN YENİ YORUMLAR

Fazıl Say’ın bugünlerde kendi sitesinde yayına giren projesinin ilk bölümünde Usmanbaş var: “Ölümsüz Deniz Taşlarıydı” ve “Soruşturma” adlı solo piyano yapıtları ile şair Ece Ayhan’ın dokuz şiirlik demetinden oluşan şan piyano eseri “Bakışsız Bir Kedi Kara” yer alıyor. “Bakışsız Bir Kedi Kara” eserini, bariton Atilla Gündoğdu ile birlikte seslendiriyorlar. Fazıl’ın kendine özgü buluşlarıyla kuşanmış yorumundaki solo yapıtların yanı sıra baritonun dramatik yorumu bestecinin 100. yılına çok güzel bir armağan olmuş. 

Fazıl şöyle anlatıyor: “Yaklaşık üç aylık bir yoğun çalışma ile 5 CD’lik bir Türk Bestecileri Eserleri kayıt projesi yaptım. Bu aynı zamanda sosyal medya ve tüm dijital platformlarda sizlerle paylaşacağım bir müzik sergisi. Yaklaşık 106 eser kaydettim. Bunların kimi çok çağdaş ve soyut, kimi makamsal, kimi folklorik, kimi güzel melodi peşinde. Saygun’dan günümüz bestecilerine uzanan 100 yıllık bir sürecin, bir ülkenin ‘müzik tarihi’nin aslında gözler önüne serilmesidir.” 

Bu çalışmaya Usmanbaş ile başlaması, ona yeni yaşında sunulmuş armağanların en güzeli ve bir değerbilirlik örneği. Projede Türk bestecilerinin piyano yapıtlarına Saygun’dan başlayacakmış. Cumhuriyet müzik tarihimizde “piyano müziği” deyince Cemal Reşit Rey ile başlarız. Belki onun yapıtlarını da çalışmanın başka bir evresinde listeye alacaktır. Atılımı için Fazıl’ı kutluyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları