Feyzi Açıkalın

2016 Unutmak İstediğimiz mi…

26 Aralık 2016 Pazartesi

Gençliğimizde kumda top oynardık. Kızgın kumda, üçte devre altıda oyun şeklinde süren maçta bazen son gol atılamaz, yorgunluktan bitap düşülürdü. O kadar ki; atılan tekmeler, ikili mücadelelerin sertliği hissedilmez, artık yalnızca oyunun bitmesi istenirdi.

Kendimden de bilirim; uğraştığınız akıl dişi bir türlü çıkmak bilmezken, hastaya, “İyi misiniz, ağrı var mı?” diye sorduğunuzda, acıdan ziyade gerginliğin yansıdığı yüz ifadesinde “bitir artık” okunur… İşte 2016 böyle bir yıldı; bir an önce sonlanması istenen…

Ama defi bela kabilinden savuşturduğumuz 2016, unutmak istediğimiz mi, yoksa beterlerini gördüğümüzde şükredeceğimiz bir yıl olarak mı kalacaktı; soru buydu…

Ülkemizin temel dış politika yoksunluğundan uluslararası arenada savruluşunu, içerde her anlamda çekilen sıkıntıları bir yana koyalım. 2016 sürekli bir başka acıyı, olumsuzluğu izlemek zorunda bırakıldığımız; işin de kötüsü çok yorulduğumuz için uyuştuğumuz, duyarsızlaştığımız bir yıldı.

Çok şeyimizi kaybettik bu uğursuz yılda… Üretkenlik mesela… Sürekli bir anestezi hali altında olma hali onu da düşürdü. Odaklanamadık hiçbir sorunumuza.

Geleceğe ilişkin umudun yitirilişini mi yoksa her türlü yaşam enerjisinin azalışını mı önce yazayım? Ne ilgisi var demeyin, yaratıcılığını da kaybediyor insan… Bağışıklık sisteminin çökmesi, hastalıklara karşı güçsüz olma hali; hiç aklıma gelmezdi!

İnsan duygusunu dışa vurmaktan bile sakınınca ne öfke duyabiliyor ne de sevgi. Sevişmesini bile unuttuk… Sağduyu ise sanki bu yıla gelmeden azalmaya başlamıştı. Espri anlayışımız yok oldu bu arada… Neşe, yaşam sevinci artık gizlenmesi gereken duygular haline geldi sanki…

Tutkular köreldi. Hobi diye nitelenen, insanı farklılaştıran, çoğaltan meşgaleler de azaldı. Böylece, çıkmazlarıyla baş başa bırakılmış, umarsızca donuklaşmış insanlar haline geldik.

Çevrendekilerin, senin gerçekler diye nitelediklerini bir türlü görememesi kızgınlığını artırdı. Ülke politikalarını destekleyenler bir yana, gelişmelere duyarsız kalanların yeni bir düzen içinde rahatça konumlanabileceklerini düşünmek bile dehşete düşürdü.

Onların beslendiği mecranın farklı oluşu yüzünden, tehlikenin boyutlarını anlatmaya yarayabilecek mesajlarının yerini bulamama kaygısı çaresizliğini artırdı.

Uygar dünyanın reddettiği her türlü uç görüş ve akımın karşıtlığını toplumda bulması yüzünden yaşanmaz hale gelen bu ülkenin, yüzde kaçlık bölümünde gerçekten yer aldığını sorgulamaya başladın.

Ülkenin temel politikalarının belirlenmesinde söz sahipliğinin halkın seçtiği meclisten alınması ama son tahlilde o gücün devamı için sandığa başvuruluyor olmasının çelişkisini tarttın. Ülke insanının bu anlamda da vebalini düşündün.

2017 yaklaşırken tekrar döndüm plajda top koşturduğum o güzel günlere. Mücadeleden kaçınmayan bir savunma oyuncusuydum. Yenilmemek benim görevimdi. Benim takımım hiç yalandan gol yiyerek maçı sonlandırmazdı. Bundan sonra da yapmayacağımız gibi…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları