Feyzi Açıkalın

Fransa Turu’ndaki Z kuşağı

10 Temmuz 2022 Pazar

Şu sıralar dünyanın en büyük ve eski spor organizasyonlarından birisi olan Fransa Bisiklet Turu (TUR) koşuluyor. Yalnızca 1. ve 2. Dünya Savaşları sırasında ara verilen üç haftalık bisiklet yarışının bu yıl 109. su düzenleniyor.

Profesyonel bisiklet dünyasının en büyük buluşması bu yıl her zamankinden daha farklı değerlendiriliyor. Bunun nedeni ise, birkaç yıldan beri bisiklet yarışlarını acımasızca domine etmekte olan çok seçkin bir genç sporcu kuşağının yarıştaki varlığı. Yaşları 22 ile 27 arasında değişen bu müthiş yetenekler yazılı olamayan kuralları alt üst ederek yarışıyor, başarılara imza atıyorlar. Yazıya konu olan sporcuların, tek günlük klasik yarışlar ya da kısa etaplı organizasyonlardaki bireysel başarıyı öne alan yarışma anlayışlarının, TUR’da da sürüyor olması şaşkınlık yaratıyor.

Z kuşağı diye adlandırılan; bireysellik düşkünü, yüksek özgüvenli, özgürlüğün tadını çıkaran, yaratıcılıkları konusunda serbest bırakılmayı isteyen bu sporcu kuşağı, TUR gibi büyük bir klasiği, sergiledikleri yarış biçimiyle sallıyorlar. Üç haftalık uzun ve yorucu bir organizasyon olan TUR’un geleneksel “gücü üç haftaya yayma” söylemini, saldırganca ve her etabı kazanma arzusu ile yarışarak alt üst ediyorlar.

Değişen dünya ve onun spordaki yansımalarını içinde bulundukları çağ gereği çok iyi kavrayan bu kuşak, günlük zafer öykülerinin çok daha çabuk tüketici bulup değerlendirileceğini biliyor. Eskinin, üç hafta boyunca süren TUR’un bitimi sonrasında piyasaya dökülen, dramatik öykülerinin, görüntülerinin toplu halde okuyucu/dinleyici bulması onlara artık çok hantal geliyor.

İşin ilginç yönü, adı geçen kuşağın, sergiledikleri yöntem konusunda hem takım yöneticilerini hem de medyada bilinirliği olan bisiklet otoritelerini ikna etmiş olmaları. Otoritelerin, genç sporcuların imkânsız görünen başarılarının genel geçer kurallara aykırı olduğunu baştan eleştirmekteyken, TUR ilerledikçe bundan zevk alıp, destek veriyor olmaları alışılmışın dışında görülüyor. Keza takım yarış direktörleri de etap içinde bireysel inisiyatif alıp taktik değişikliğine giden bu sporcuları takdir etmekten kendilerini alıkoyamıyor…

Sahip oldukları mental ve fiziksel gücün farkında olan gençler bunun tadını sonuna kadar çıkarıyor. Öylesine akıllılar ki, sonsuz hırslarını belli etmeden yüzlerindeki doğal ya da yapay gülümsemeler ile verdikleri demeçlerde rakiplerini çekinmeden övebiliyorlar. Ya da başka bir şekilde, o da bir dünya şampiyonu olan 22 yaşındaki Tim (Thomas) Pidcock, TUR’un 23 yaşındaki yıldızı Wout Van Aert için “Bizimle oynuyor, öyle değil mi?”  diyerek, (aslı biraz daha argo olan sözlerle!) onu övüyormuş gibi yapıp eleştirebiliyor…

TUR’u üçüncü kez arka arkaya kazanması beklenen Sloven Tadej Pogacar’ın Lozan’da biten etap sonrası, “Teknik direktör etabı kazasız belasız, zaman yitimi olmaksızın tamamlamamızı söylemişti ama son yokuşta kendimi alamayıp sprint yaptım!” demesindeki özgüven ve sakinlik şaşırtıcıydı. Yine aynı etabı alan W. V. Aert’in yarış sonrası röportajındaki, “Yarış Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin merkezinde bitti, ne diyorsun?” sorusuna, “Şimdi Fransa Turu’ndayız, onun tadını çıkarmalıyız, olimpiyatlar sonraki iş” demesindeki cesaret azımsanacak gibi değildi.

Dünya her anlamda değişiyor. Bunun yansımaları, antropolog/yazar Tayfun Atay’ın “Meşhuriyet Çağı betimlemesine uygun olarak sporda da görülüyor. Geleneksel takım emirleri değil, kız arkadaşı bitiş yerinde beklediği ve ona mahcup olmama isteği ağır bastığı için etabı almak isteyen, bunu bir an önce her türlü medyada dolaşım ve tüketime sokmak isteyen sporcular öne çıkacak. Ve belki de geleceğin spor organizasyonları bu yolda, çabuk skor sağlanır oyunlar haline gelecek. Kim bilir…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları