Feyzi Açıkalın

Kuryeyi neden sevdik, elektrik nasıl çarptı

04 Şubat 2022 Cuma

Gelin adını koyalım; ülkede “hiper enflasyon” yaşanıyor! Siyasi rejim nasıl, daha alengirli olsun diye otoyolu Almancasıyla “otoban”; verdikleri kuruşluk sadakayı “milyar”; normal trenleri “hızlı” diye niteliyorsa, bir karşı atak olarak, yaşanmakta olanı da en “hiperinden” bir enflasyon diye tanımlamak yanlış olmaz sanıyorum.

Böylesi can yakıcı bir ortamda, kuryeler ile başlayıp diğer iş kollarına da sıçrayan hak arama savaşımı ve elektrik faturalarına gelen tepkiler, doğal olarak gündemi belirliyor. Birer sebep sonuç ilişkisi olarak gelişen her iki olayda, kuryeler sevilip desteklenirken, elektrik zamları nefret sözcükleriyle kınanıyor.

Salgın döneminde evine kapanan insanların dış ortamla tek ilişkisi, teslim odaklı çalışan kuryeler olmuştu. Asıl mesleğini yapamayan eğitimli genç insanlardan da oluşan kuryeler, asgari ücretlendirmelerle çalıştığı firmaları ayakta tutarken, hane bazında halkın sevgisini kazanıyordu.

Moto kuryeler çetin kış günlerinin de mağduruydu. Sokakta görünür oldukları için, üstlendikleri öncülük gündeme kolay taşındı. Belki de en önemlisi, her hangi bir üst kurulun kendilerine onay vermesini beklemeden çok çabuk, kendiliğinden eyleme geçtiler. Bu tavır ülke muhalefetinin, özellikle sosyal medyada dillendirip ama yaşama geçiremediği bir örgütlenme modeliydi.

Kuryelerin hak arama savaşımı bir çığ gibi diğer iş kollarına yansıdı. Taleplerinin net olması ve “maaşlı ve gravatlı” müzakerecilerinin olmaması onları farklı kılıyordu. Hak aramada diğer firmalara önderlik rolünü benimsedikçe daha da cesurlaştılar. 

Öte yandan; ele alınır, ölçülür biçilir somut bir gösterge olmadan başına gelen felaketi anlamaya yanaşmayan Anadolu halkı, Ocak ayı elektrik faturalarıyla kendine geldi. Yazlık yani yalıtımsız, doğalgaza bağlı ısınma sistemleri olmayan Akdeniz kıyı yerleşimlerindeki evlerde yaşayanlar ilk tepkiyi verenler oldu.

Kıyı yerleşimlerinde yaşam göreceli basit ve ucuzdur. Halk tapu, noter har(a)cı, emlak vergisi gibi masrafları yaşamın doğal akışı içinde gördüğü için, bu kalemlere gelen zamlara çok sızlanmaz. Barınma ve ulaşım masrafları da büyük şehirlere göre daha düşüktür; ya da düşüktü diyelim! 

Küçük kıyı şehirlerinde çalışan kesim örgütlülüğü daha zayıf, protestolar küçük ölçekli olsa da, büyük şehirlerdeki benzerleri gibi kaotik gündemin içinde kaynayıp gitmez. Kasabanın yerel basınının bu itirazları ulusal ölçeğe taşımasıyla, gündemdeki yerini alır. Örneğin, Bodrum’da da böyle oldu.

Elektrik üretim ve dağıtımı “piyasalaştırılmış” bir hizmet idi. Kaba bir anlatımla “sokakta alıcısı aranmış” ve ayrıcalıklı bir kesime peşkeş çekilmişti. Yani her koşulda adı kötüye çıkmıştı! Halk, kamu hizmeti olması gereken bir kalemin özelleştirilmesini ve bunun üstünden elde edilen yüksek karların bir yerlerde üleştiriliyor olmasını hazmedemiyordu. Dolayısıyla diğer gereksinimlerindeki yoksunlaşmasından farklı bir tepkiyi elektrik faturalarına verdi. 

Ukrayna’da yani Dimyat’ta arabuluculuk peşinde koşanlar, evdeki bulgurun kaynamaya başladığının farkında mıydılar bilinmez ama sokakta işaret fişeği atılmıştı. Birbirine bağlı nefret ve sevgi ilişkisi yani kurye desteği ve onu tamamlayan elektrik şirketleri nefreti önümüzdeki dönemin belirleyicileri olacaktı. Hayırlara vesile olması dilenerek…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları