Feyzi Açıkalın

Ne Yapılmalı

22 Mart 2021 Pazartesi

COVID-19’u daha başlangıcında bir “lütuf” olarak görmüşlerdi. Salgın hem ülkeye yeni üretim fırsatları sunacak, hem de ekonomideki kötü gidişe bir bahane oluşturacaktı. Öngörüleri tutmadı…

Salgın sürecinin beklenenden uzun sürmesi ve onu yönetmedeki başarısızlıkları, lütuf yani “tanrısal iyiliğin” onlar için bir kötülüğe dönüşmesine neden oldu. AKP iktidarının betonlaşmış seçmen kitlesi de dahil olmak üzere, ülke insanı son bir yıl içinde hızla yoksullaştı.

Siyasal iktidarın canhıraş böbürlenmeleri artık yoksullaşmış halk kitlelerinde bir karşılık bulamamaya başladı. Bunu farkettiklerinden itibaren klavyedeki bütün tuşlara aynı anda basmaya başladılar. 

Aslında her tuş farklı bir görev üstleniyor, ulaştığı sinir uçlarında ajitasyona yol açıyordu. Böylece, kendilerine muhalif saydıkları toplumun her katmanında eş zamanlı bir kaosun, bir bilinmezliğin, tedirginliğin oluşması arzulanıyordu.

Son haftalarda yaşananların özeti budur. Sorun, bu durum karşısında ne yapılacağıdır.

Öncelikle siyaset yapma şeklinin el değiştirmesi, bu konudaki emanetin geri alınması gerekiyor. Her türlü çıkarımızı koruması, isteğimizi dile getirmesi için onay verdiğimiz aracılardan yani düzen siyasi partilerinden beklenti düşürülmelidir. Onlardan bağımsız olarak, yaşamın her alanında itirazın bireysel düzeyde dillendirilmesi, direnilmesi, inisiyatif alınması şart olmuştur.

Yeni siyasetin pratiğe dökülmesi, özellikle taşranın kent kimliğini örememiş beldelerinde çok önemlidir. Buralardaki muktedirler, ki çoğu kifayetsizdir, kendilerine muhalif olanları zararsız saydıkları alt birlikteliklerde, örgütlenmelerde yer almaya çağırırlar. Bu eylem bir tür düşünsel asimilasyondur.

Yerel şovenizmin tavan yaptığı bu tür yerleşimlerde, sınırlarını egemeninin belirlediği birliktelikler birtakım yüce çıkarların, sözde vazgeçilmezliklerin üstünden sağlanmaya çalışılır. Bu, üstünden tartışma götürmez değerlerin başında, yaşanılan şehre ait olanlar ilk sıradadır. 

Şehri yüceltme o denli sığ, sıradan araçlarla yapılır ki, neredeyse yerleşimdeki tüm bileşenlerini kolaylıkla içine alır. O yüksek çıkarlar üstünden şehirle aidiyet kurulmaya çalışılır. Böylece, farklı siyasi inanışlara sahip olunsa da, ortak çıkarları zedeleyeceği zannedilen en küçük bir karşı çıkış kolaylıkla hainlik suçlamasını bile getirir. Bu korku, muhalifi eleştiri yöneltmekten alıkoyar. 

Yine, yeterince tanımlanmamış birlik beraberlik mesajları, muhalif düşünceleri sorgusuzca bu çağrıların altında yer almaya zorlar. Böylelikle, hakim siyasetin içinde kalarak, onlarla gönülsüzce de olsa işbirliği yaparak o dokunulmaz, vazgeçilmez değerlere hizmet ettiğini sananlar, ülke politikasına ilişkin daha yaşamsal itirazlarını dillendirmekte zorlanırlar.

Artık zaman farklı akmalıdır. Egemenin kontrolündeki, “farklılıkların ortak zeminde buluşması” çağrıları kolaylıkla yanıt bulmamalıdır. Hatta tam tersi, egemenin örneğin, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi konusundaki net düşüncesi sorgulanmalı, ona göre aksiyon alınmalıdır. 

Yereldeki, yaşamın her alanına dokunan, iktidarı zorlayıcı sorgulamalar, geliştirilen itirazlar mutlaka yukarıya taşınacak, egemen siyaseti rahat hissettirmeyecektir. Sonrası da artık, ünlü yazar Çernişevski’nin “Nasıl yapılmalı?” isimli ünlü romanındaki başlık altında incelenecektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları